menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dijital Platformlar Haberciliği Nasıl Dönüştürüyor?

7 0
15.02.2025

Perspektif, YouTube’un kuruluş yıldönümünde medyanın değişen yüzünü, dijitalin gazetecilere ve haber tüketicilerine neler vadettiğini, Prof. Dr. Hediyetullah Aydeniz, gazeteci Kaya Heyse ve dijital yayıncı İsmail Halis’le konuştu.

Video paylaşım sitesi YouTube bundan tam 20 yıl önce PayPal çalışanı üç girişimci tarafından kuruldu. Şimdilerde dünyada hemen herkesin bildiği, milyonlarca kişinin içerik ürettiği, çok daha fazlasının günlük olarak ziyaret ettiği bir eğlence imparatorluğu. Haberciler ve haber tüketicileri de bu mecrayı kullanıyor. YouTube, “eğlence”nin yanında yeni medyanın ve yeni tarz haberciliğin de taşıyıcı kolonlarından biri.


Perspektif, YouTube’un kuruluş yıldönümünde medyanın değişen yüzünü, dijitalin gazetecilere ve haber tüketicilerine neler vadettiğini Prof. Dr. Hediyetullah Aydeniz, gazeteci Kaya Heyse ve dijital yayıncı İsmail Halis’le konuştu.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hediyetullah Aydeniz, dijitalleşme etrafındaki tartışmaların ve buna ilişkin kavramsallaştırmaların netleştirilmesinin önemli bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor. “Yeni medya” kavramının yaygın kullanımı 1990’lı yıllara denk gelse de isimlendirme olarak medya ve iletişim teknolojilerinin habercilik ve diğer yayıncılık pratiklerine yansımalarına paralel olarak 1960’lara uzanan bir geçmişi olduğuna dikkat çekiyor. Aydeniz, YouTube özelindeki tartışmaların odağındaki ana zemin olan görsellik ve görüntülü yayıncılık ile ilgili tartışmaların da benzer şekilde yarım yüzyılı aşan bir geçmişe sahip olduğunu belirtiyor ve “Bu konuda süreç analizi ile tarihsel perspektifin göz ardı edilmemesinde fayda var. Eğlence ve habercilik konusu da benzer şekilde sadece bugünün konusu değil. Her türlü içeriği bir gösteri malzemesine dönüştürdüğü, eğlencenin de bir üst ideoloji olarak tüm yayıncılık faaliyetlerini belirlediği konusunda televizyona getirilen çok sert eleştirilerin varlığı hatırlandığında, yeni dijital platformlar etrafındaki tartışmaların biricik olmadığı rahatlıkla söylenebilir” diyor.

“Yapısal Bir Dönüşümle Karşı Karşıyayız”

Aydeniz’e göre sadece habercilik sektörü ile sınırlı olmayan, dijitalleşme ile kurumsal habercilik sektörünün krize girdiği, alışılagelen iş pratikleri ile işlemez hale gelmeye başladığı, yerleşik mesleki normların, iş pratiklerinin ve kullanım alışkanlıklarının değiştiği yepyeni bir süreç karşısında yapısal bir dönüşümle karşı karşıyayız. Bunu sadece bir habercilik dönüşümü veya teknolojik gelişimin getirdiği imkânların yeni iletişim dili olarak görmemek gerektiğini, küresel ölçekte her türlü ham veriye erişimin olduğu bir ortamda kaliteli habercilik ve yorum ihtiyacının her zamankinden daha fazla kendini hissettirdiğini belirten Aydeniz, yereli ve mikro hayat alanlarını yok sayan değil tam tersine küresel olan akışta nitelikli yerel ve bölgesel habercilik arayışlarının ve pratiklerinin daha fazla değer kazanacağına ilişkin bir ümidi ve beklentisi olduğunu ifade ediyor.

“Tüketicinin Güvencesiz Hali”

Habercilik açısından dört ana temelde çözüm arayışlarının olduğunu vurgulayan Aydeniz, bunların iş modeli, içerik üretimi ve anlatım biçimleri tasarımı ve süreç yönetimi olduğunu belirtiyor. Bu arayışlar bağlamında en büyük sorun ve YouTube benzeri sosyal medya platformlarının vadetmediği şeyin ise bu şirketlerin hukuki ve mesleki konumları olduğunun altını çiziyor. Aydeniz, sosyal medya platformlarının da sahibi olan ama haber kuruluşu olmayan dev teknoloji şirketlerinin, “topluluk kuralları” gerekçesi ile haber alma hakkını, enformasyona erişim hakkını, ifade hürriyetini keyfi uygulamalarla engellemelerine yönelik bir güvencesizlik hali ile kullanıcılarını karşı karşıya bıraktıklarını belirtiyor.

Bir kamera, bir mikrofon bir de internet paketi edinebilen herkes gazetecilik yapabilir mi?

Aydeniz bu soruya şu yanıtı veriyor: “Gazetecinin sistem içindeki konumu, hakları ve sorumlulukları, gazeteciliğin bir meslek olarak kabul edilmesi ve tanımlanması ile ifade edilebilir. Alanı bir meslek olmaktan çıkaracak şekilde milyonlarca internet kullanıcısını benzeri bir hizmeti vermeye yönelten teknik bir imkân oluştu. Bir kamera, bir mikrofon ile bir internet paketi ile gazetecilik yapılabilir ancak mesleki konumlandırma; haklar ve sorumlulukları, mesleki sınırların belirsizliği ile yeniden yapılandırılıyor.”

“Küre Ölçeğinde Bir Sürece İhtiyaç Var”

Dijitalde yapılan habercilikte “gazeteciliğin evrensel kurallarının” silikleştiğine yönelik eleştirileri değerlendirmesini istediğimiz Aydeniz bu soruya detaylı bir yanıt veriyor:

“‘Haberciliğin evrensel kuralları’ çok genelleyici, perdeleyici ve mesleğin mistifakasyonunu da sağlayan bir söylem olarak kullanılmaya müsait. Habercilik mesleğinin evrensel kuralları yoktur, habercilik mesleğinin var olan siyasal-toplumsal sistemlerin de bir parçası olarak bir dünya görüşü etrafında şekillenen yaklaşımları ve bunlardan neşet eden mesleki kurallarından söz edilebilir. Hem olan hem de olması gereken boyutuyla medyanın siyasal-toplumsal düzen içindeki konumu ve işleyişini ortaya koyan yaklaşımlar, medya etiği ve medya-ahlak ilişkisini de tartışmamıza imkân vermektedir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu ve kendini konumlandırdığı demokratik bir siyasal sistemin medya düzeninin esasını liberal anlayış oluşturur. Liberal anlayışın faşizmi de doğuran bir etken olduğu gerçeği ile yüzleşildikten sonra, 1945 BM düzeni sonrasında özgür olduğu kadar sorumluluğu öne çıkaran medya yaklaşımı hayata geçirilmeye çalışıldı. Bu aslında bir sistemik restorasyon idi. Kamu yararı, kamunun bilme hakkı, haber-yorum ayrımının netleştirilerek verilmesi, sadece gerçeğin haberleştirilmesi değil aynı zamanda gerçek hakkında da haberlerin verilmesi, bağlam ve gerçeğin tümünün haberleştirilmesi, basın özgürlüğünün ana dayanağının tüm ana kamusal tartışmaların ortak taşıyıcısı olması, kabul edilmiş değerlere saygı ve geleneksel değerleri gösterme sorumluluğu gibi prensiplerle son 70 yıldır bir medya düzeni oluşturulmaya çalışıldı. Burada ifade hürriyeti, enformasyon özgürlüğü, serbest haber akışı ve enformasyona erişim hakkı gibi detaylı hak ve özgürlük tanımları yapıldı. BM düzeni üzerinden de bu haklar ve sorumluluklar küresel düzeyde ‘adil ve etkili bir iletişim düzeni’ arayışı ve Batı-dışı dünyanın gayretleri ile 1980’lerde gündeme getirildi. Küresel enformasyon düzeninin sömürgecilik döneminden kalan tek yönlü, dengesiz, eşitsizlikçi yapısına karşın UNESCO üzerinden Batı-dışı dünyanın arayışı, Batı’nın kendi düzeni için geliştirdiği prensipleri küresel ölçekte de kabul etmesine yönelik bu çaba başta ABD olmak üzere küresel düzeydeki güçleri kızdırdı. UNESCO tarafından “Many Voices, One World” başlıklı rapor kabul edildiği için 1984 yılında ABD UNESCO’dan çekilmişti.

Tekrar bir faşizm belası ile karşılaşmamak için sistem-içi restorasyon olarak görülebilecek 1945 sonrası özgür ve sorumlu basın anlayışı, 1980’lerde katılımcı-demokratik medya anlayışı ile yeni ortaya çıkan sistemik sorunların giderilmesi yoluna gidildi. Ancak Batı’nın kendi içindeki arayışları bağlamında devam eden bu sistemik restorasyon arayışları küresel ölçekteki eşitlik ve adalet talebi ile buluşturulmadı. Dijitalleşmenin getirdiği meydan okumalarla başa çıkabilmek için durum tespiti olarak üretilen enformasyon düzensizliği, enformasyon krizi, infodemi gibi kavramlar etrafındaki tartışmalar yeni bir sistemik restorasyon arayışını gündeme getirmiş durumda. Bunlara bir de yapay zekâ ile yeni bir evreye geçiş olan “gazetecisiz gazetecilik” uygulamaları da eklenince hem ulusal hem bölgesel hem........

© Perspektif