Kitabın Ortasından
Gelin, emanete kim hıyanet ediyorsa ortaya çıkaralım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim çalıyorsa hukuk balyozunu eline indirelim. Garip gurebanın alın teriyle, hakkı hukukuyla kim oynuyorsa tepesine hep birlikte inelim, var mısınız?
- BAHADIR KURBANOĞLU
- 30 Nisan 2025
Sonunda Bahçeli de patladı.
İktidar ortağı “hak, hukuk” dese de aslında mesele strateji!
Ne gam! Toplum olarak, doğru stratejinin aracı kılınmış bir “hukuk”a dahi razı hale getirildik.
Yanlış stratejilerin bedelleri hukuksuzluğun faturalarını bile aştı çünkü.
Son sekiz yıl bu işin şahidi.
En nefret edilen kelime haline gelmemiş miydi “nas var”?
İktidar kitlesi de olan bitenden muzdarip.
Mademki yapılanlar siyasi değil;
Belge, bulgu bekliyor; geçmişteki skandalların ortaya dökülmesi gibi…
Belki de çıkacak, kim bilir? Belge de bulgu da bulunacak az beklense.
Çünkü bu düzenin “evliyayı bile bozduğunu” ezberledi kitleler.
Ha bu hükümet sistemi, ha belediyecilik.
Onca rant ekseni ele geçmişse eğer; e siyaset de parasız pulsuz yapılmıyorsa;
Senin kullandığın devasa aparatları, herkes kullanma hakkı görüyor bu sistemde.
Sokaktaki adam da biliyor; “hem benimle siyasi rekabete girişeceksin hem de İstanbul gibi devasa bir rant çarkını bu işte kullanacaksın, yok öyle!” diye düşündüğünü.
Yoksa mesele sadece rakip tasfiyesi olsaydı, bir diploma, bir irtikap ispatı yeter de artardı bile o tasfiyeye.
Millet zaten canından bezmiş. “Yok aslında birbirlerinden farkları” diyenlerin sayısı hiç de az değil ama gelin görün ki mesele ne tüyü bitmemiş yetimin hakkı ne de emanetin kollanması.
Siyasetin gücü ganimet bilmesi ahlaken de bir sorun oluşturmuyor.
Zira, “ben gidersem ülke mahvolur, o halde fırsat tanımamalıyım. Güç mücadelesi de ranttan devşirilen sermayesiz olmaz” anlayışı yeni de değil, taraf da tanımıyor.
Millet şunu da yakından müşahede ediyor ki, gücünü artıran da daha fazla kutuplaş(tır)maya meyyaliyet gösteriyor.
150-200 yıllık tarihsel momentleri anakronik biçimde konu edinen Saraçhane konuşmaları bunun şahidi oldu.
Neresinden tutsan elde kalan tarihi saflaşma örneklerinin garabetini gel de anlat millete.
Haklı olduğunu düşündüğün bir meseleyi hak-hukuk ekseninden çıkarıp kültürlerin çatışmasına mı taşıyorsun, yoksa bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına karşın taraftarının gözünü kulağını mı tıkıyorsun belli değil; ama soru konusu!
Bütün bunlara karşın yandaş medya dışında AK Partililerin de ikna olmadığını anketler de açık biçimde ortaya koyuyor.
“Ehven-i şer” mantığıyla desteğini sürdürenler bile şimdilerde;
“Peki AK Parti belediyeleri niye adeta dokunulmaz?” diye soruyor.
Peki “İçişleri Bakanlığı’nın el koyduğu dosyalar neden beş yıldır raflarda bekliyor?” diye soruyor.
Pandemi gibi insanlığın da toplumun da acze düştüğü bir zamanda “uğurlar olsun” diyerek gönderilen dezenfektancı bakanı soruyor!
SPK vakasını, Zehra Taşkesenlioğlu’nu soruyor.
Melih Gökçek’i soruyor.
Köprüleri, yolları soruyor.
“Nasıl oluyor da bir hafta içinde ziplenmiş bunca yolsuzluğun yargının konusu olabildiğini” soruyor.
Elbette aklıselim olan geniş kitleler kimseye kefil değil. Elbette hukuk her alanda şeksiz şüphesiz işlesin. Ama mümkünse her alanda, taraf seçmeden, milyonların maslahatına! Görür müyüz o günleri? Bu satır da dua niyetine burada dursun şimdilik…
Anladık, yeni, yepyeni bir rejim kurma derdine düştünüz.
Yeni değil ama yeni safhalara gebe siyasi mühendislik örnekleri sergilemekle meşgulsünüz; maliyetini hesaplamaktan aciz kalsanız da.
Eli kolu bağlı Hazine ve Maliye Bakanı bile artık “hak, hukuk”tan, “yapısal reformlardan” bahsetmeye başladı. Gidişine yol mu düzüyor, isyanını açık mı ediyor? İzleyip göreceğiz.
“Peki hocam din bu konuya ne diyor?” diye soranların sayısı da artıyor gün geçtikçe.
Tarih bilenler “Rüstem Paşalar ne olacak peki?” diye soruyor.
Elbette sadece, gücün ardına sığınıp da tarihin gün gelip kendilerini yazacağı Rüstem Paşalar için endişelenmiyor;
Onların hırsları yüzünden kendi geleceğinin hangi risklerle kuşandığını hesap etmeye çalışıyor.
Millet artık “kurtlu bulgur edebiyatı”nın kendi geleceğini de kurtarmaya yetmeyeceğini alttan alta fehmediyor.
Aklıselim olanlar hal diliyle şunu söylüyor:
Tabii ki sorulsun herkesten, her makamdan,
Tabii ki denetim tepeden tırnağa her yere yayılsın.
Hırsızın, rantçının, yolsuzun, hukuksuzun elbette kimliği olmaz.
Olmaz da! Bu sistemik yolsuzluk düzeni böyle devam ettiği müddetçe, bu ülkede seçim yapsanız ne olur yapmasanız ne olur?
Öyle bir vaat içinde bulunmamız gerekir ki bu millete,
Hem iktidarın bu yolsuz ve hukuksuz düzenini bitereceğini vadedebilmeli
Hem de güvenmediği alternatiflerin bu işi kotarabileceğine inanmalı!
Peki millete bu güveni hem iktidarı hem muhalefetiyle verebildik mi?
Millete “gelen gideni aratmaz” garantisi verebildik mi?
Millete gelenin daha fazla hukuk ve demokrasi getireceği kanaatini oluşturabildik mi?
Oluşturamazsak eğer; bu millet de der ki: “Bu da emanete hıyanet ediyor, gelecek olan da emanete hıyanet edecek, yok aslında birbirlerinden farkları, o halde bizim sabıkalılarla yoluma devam edeyim.”
Şimdi sormak gerek tüm siyasi çizgilere: Milleti bu hale sadece iktidar mı soktu?
Güven vermeyen, bir dış politika vizyonu olmayan,
‘Rövanşizm’ dışında yeni bir toplum görüşü bulunmayan,
En çok yol katettiği Kürt meselesinde bile, en güçlü olduğunu düşündürttüğü zamanda bile ayak sürüyen,
Hukuku kimlikler üzerinden değerlendirip sürekli kendine yontan bir siyasete bu milletin güvenmesini bekleyebilir miyiz?
“Din nereye gidiyor, dinimiz bu işlere ne diyor?” diye soranlar var demiştik.
İnsanlığı ıslah eden, devrimci kavramlara sahip olan, iyiliği emredip kötülükten nehyetme uyarıları terk edilmiş bir din ne yapsın ki!
“Nas” dedin mi milletin aklına akla ziyan ekonomi politik icraatlar geliyor.
Din “Faizden uzak durun, şeytan işi pislik” diyor; bunlar ağızlarıyla dine referans verirken, icraatlarıyla faiz lobilerinin önünü açıyorlar. Din ne yapsın?
Din, “Malı öyle bir paylaştırın ki,........
© Perspektif
