menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Süveyda’da Yakılan Fitil

14 1
21.07.2025

Süveyda’daki gerilim yalnızca yerel bir sorun değildir; etnik-mezhepsel fay hatlarını tetikleyebilecek bölgesel bir krizdir. Bu nedenle çözüm, yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde çok katmanlı olmalıdır.

Arap Baharı sonrası Suriye’de oluşan fay hatları artık hem iç hem dış müdahalelerle şekillenmeye devam ediyor. Süveyda’daki gelişmeler bu bağlamda yalnızca yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda İsrail’in bölgesel stratejisinin yeniden konumlanmasına işaret eden çok katmanlı ve tehlikeli bir kırılma. Bölgede var olan ve İsrail ile doğrudan ilişkili kimi isimlerin başı çektiği, uzun süredir Şam yönetimine karşı pasif bir direniş sürdüren bölge bu defa açık çağrılar, sembolik gösteriler ve dikkat çeken sloganlarla yeni bir evreye geçti.

Burada yaşananlar hem Suriye’nin hem de bölgenin geleceğini şekillendirecektir. Burası İsrail’in bölgesel yayılmacılığının ve saldırganlığının yeni laboratuvarına dönüşmüş durumdadır. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin de hem Suriye hem de bölgedeki konumunu yakından etkileyecektir.

Süveyda olayının arkasında, İsrail’in desteği ve sağladığı silahlarla harekete geçen, başını Hikmet el-Hicri’nin çektiği kişilerin olduğu biliniyor. Bölgedeki çatışmayı durdurmak için giden Suriye ordusuna pusu kurularak İsrail’in verdiği mühimmatla 700 askerin öldürülmesi bu grubun işi. Bahsettiğimiz Dürzi grup, ülkenin temel fay hatlarına yönelik saldırılar yapıyor; İsrail bayrağı taşıyor, SDG’yi çatışmaya çağırıyor, yeni Suriye yönetimini tahkir ediyor, Suriye ordusuna pusu kuruyor ve İsrail’in teolojik projelerinin taşıyıcısı olmaya hevesli. Bu pozisyon, meselenin sadece yerel sorunlarla ilgili olmadığını, bölgesel bir strateji olduğunu gösteriyor.

Dürzi El-Hicri ve SDG İttifakı mı?

Dürzi toplumu, yıllardır Esad rejimiyle karmaşık bir ilişki sürdürüyordu. Süveyda halkının ne tamamen muhalif ne de rejime entegre bir pozisyonu vardı. Yeni Şam yönetimi ile ana Dürzi toplum arasında karşılıklı bir mutabakat oluştu. Temel hakların güvence altına alınması, siyasi katılım ve temsiliyet konusunda alınan kararlar kıymetliydi. Ancak İsrail’in desteklediği el-Hicri grubunun pozisyonu farklı. Yaptırımların kalkmış olması, Donald Trump’ın Ahmed Hüseyin eş-Şara ile görüşmesi, AB’nin Şam hükümetini meşru kabul etmesi ve ülkenin sorunlarını çözmeye ilişkin adımlar İsrail’i tedirgin etmeye başladı. İsrail talimatıyla hareket eden el-Hicri ise agresifleşti.

Ortaya çıkan tabloyu, Suriye’nin yaşadığı sorunların dışavurumu olarak okumak yetersiz olur. Çünkü var olan tablo daha farklı temellere oturuyor. Çoğulcu Suriye yapısında etnik ve dinî bölünmelere zemin hazırlama eğilimi var. Üretilen çatışma dinamikleri, kullanılan kavramlar ve ifade biçimleri etnik ve dinî geleceğe işaret ediyor. Bunun somut göstergeleri ise grubun dillendirdiklerinin diğer tarafta yankı bulması.

Bu kargaşa içinde, Kürt-Arap aşiretlerinin birikimi üzerine kurulmuş olan ve ‘örgüt kadroları’ tarafından yönetilen SDG’nin, İsrail aklının biçimlendirdiği “gelecek projeksiyonuna” hemen cevap vermesi, silahlı unsurların araçlı görüntülerinin servis edilmesi, tuzağın boyutunu göstermeye yetiyor. Hatta olayın spontane değil, planlı bir strateji olduğunu da gösteriyor. Bu tutum, kuzeydeki pozisyonunu uluslararası baskılar altında kaybetme riski içinde olan grubun, güneyde yeni bir meşruiyet alanı oluşturma arayışı olarak okunabilir.

SDG’nin Arap aşiretlerini yönetime entegre etme ve etnik yapısını genişletme çabaları sıkça gündeme geliyor. Ancak bu hamlelerin yüzeysel olduğu ve karar alma süreçlerinde gerçek bir değişim oluşturmadığı da biliniyor. Nihai karar mekanizmalarında hiçbir Arap temsilcinin olmadığı bir yapının nereden biçimlendiği gizli değil. Bunu en son ABD özel temsilcisi Tom Barrack açıklamıştı. SDG’nin Süveyda’ya yaklaşımı da bu bağlamda, etnik çeşitlilik bahanesiyle yeni nüfuz alanları oluşturma girişimi olarak görülmelidir. Bu pozisyon, yalnızca Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından değil, Türkiye’nin sınır güvenliği ve kimliksel fay hatları açısından da risk üretme kapasitesine sahip.

İsrail’in Müdahalesi ve Vekil Arayışı

Hikmet el-Hicri ve adamlarının İsrail bayrağıyla yürümesi, çoğu zaman radikal bir jest gibi algılansa da pratikte çok daha fazlasını temsil ediyor. Bayrak, provokasyon ve İsrail’den “koruma, destek” talebidir. İsrail ise bu tür konularda zaten arzulu ve arzusunu fiili adımlarla ortaya koyuyor. Şam merkezine yönelik terörist saldırılar bunun göstergesiydi. İsrail, güney ile kuzey arasında bir bağ oluşturmayı ve iki grubu himayesine alıp vekil olarak ‘atamayı’ planlıyor.

“Davut Koridoru”, teoride Dürzileri hem kuzey hem de güneyde birleştirecek bir hat anlamına gelir. Bu sadece etnik bir proje değil. Tampon bölge, belki de gelecekte Şam........

© Perspektif