Bekirağa Bölüğü’nden Silivri’ye Bir Yapısökümün Dönüşümü
Bir dönem ceberut devlet ve baskıcı rejimin tepeden inmeci uygulamalarını çağrıştıran Kemalizm, yeni dönem ve bilhassa AK Parti ve Silivri çağrışımlarıyla birlikte büyük bir dönüşüm geçiriyor. Bugün artık, bir dönem muhaliflerinin korkulu rüyası olan Bekirağa Bölüğü değil de Silivri konuşuluyor. Yeni denklemde AK Parti de artık içinden geldiği geniş toplum kesimlerinin kendisi olarak değil de ayrıcalıklı zümrelerin kendisi olarak görülmeye başlıyor.
- ABDULKADİR İLGEN
- 24 Aralık 2025
Türkiye ve Türkiye demokrasisinin tarihi, çoğu kez fikir ve ideolojiler karşıtlığının tarihi gibi görülse de aslında bir semboller ve kökü tarihin derinliklerinde olan bir zihniyet ve karşıtlıklarının tarihi üzerinden yürüyor gibi gözükür.
Bunu açmak lazım.
Bizim ta İran bahçelerinden Küçük Asya’daki maceramıza kadar iktidar ve tebaa ya da merkez ve çevre arasındaki ilişkinin tarihi ve bu ilişkinin ürettiği gerilim, o günden bugüne Türk demokrasi tarihinde de benzer şekillerle etkisini sürdürüyor. Anadolu’da bunun en tipik ve en eski örneklerinden biri Babaî İsyanı diye bilinen isyan.
1240’ta, arkasına büyük göçebe Türkmen kitlelerinin desteğini alarak başlayan isyan, ancak Urfa Kontluğu’ndaki Hristiyan şövalyelerin yardımıyla bastırılabilmişti. Fakat rövanş denebilecekse, bu yenilginin rövanşı, kendisi de Baba İshak’ın halifelerinden biri olan Karaman’ın oğlu Mehmet Bey döneminde alınır. O devrin en önemli kaynaklarından İbn Bibi de Karamanoğullarının atası Karaman’ı, “Sultan Rükneddin dönemi asilerine öncülük eden ve geçimini Ermenek ve civarındaki nahiyelerde kömürcülük yaparak sağlayan Türkmenlerin başı” olarak tavsif eder (İbn Bibi, 2020: 629).
“Bu Nûreddin Sûfî Kadı, İç-İl’de Baba İlyas zamanında halife olmuştu. Meğer Nûreddin Sûfî Kadı’nın beş yaşında bir oğlı vardı. Adına anuñ Karaman dirlerdi. Muhlis Paşa ol Karaman adlu oglanı kendü eliyle tahta geçirüp pâdişâh itdi, hicretün sene 679. Ve Muhlis Paşa nefs idüp eyitdi: ‘Bunuñ nesli bu vilâyeti duta, pâdişâh ola’ didi. Karaman vilayetine Karaman didüklerinin aslı budur” (Oruç Bey, 2007: 11)
Nihayet Selçuklu payitahtı ve Selçuklu mülkü, bir dönem kadın ve kızlarını Haçlılara cariye yapan Âl-i Selçuk’tan Karamanoğullarına geçti. Ne ki, mülkü ele geçirenler Selçuklulardan farklı olarak, çok daha sonra Şah İsmail örneğinde görüldüğü gibi merkezî bir devlet geleneğinden beyler olarak değil, daha çok bir Türkmen konfederasyonu şeklinde kurulan bir soy aristokrasisini temsil ediyordu. Söğüt ve çevresinde kurulan rakipleri Osmanoğulları ise, çok daha farklı bir gelenekten gelen soylu ümera sınıfından geldikleri için merkezî devlet formunu benimsemişlerdi (Akdağ, 2020).
Türkiye tarihindeki Osmanlı asırlarının ilk dönemi bu gerilimin sancıları içinde gelişti ve nihayet Fatih dönemiyle birlikte merkezî devlet, periferinin beylik şeklindeki formlarını (Karamanoğulları ve diğer beylikler) tasfiye etti. Fakat bunun devlet dışı alandaki sürüm ve etkileri daha sonra da devam etti ve nihayet bu enerji, Yavuz döneminde, kendisi de bir Türkmen Konfederasyonu olan Safevî devletine kuvvet veren isyanlara kadar devam etti.
Bu gerilim, Türkmenlerin İran yaylasına indikleri dönemden Küçük Asya’ya geldikleri dönem ve sonrasına kadar devam etti. Sultan Sencer dönemindeki Oğuz ayaklanması, İran’daki bu gerilimin en tipik örneklerinden biri olarak göze çarpar. Safevilerin bir Türkmen konfederasyonu olarak teşekkül ettiği siyasî yapı da Şah Abbas’ın 1595’lerde Osmanlılarla giriştiği büyük, uzun ve kanlı savaşlardan sonra kendi içine dönerek, bir Türkmen-Kızılbaş konfederasyonu şeklindeki yapıya, askeri sisteme Gürcüleri, mali sisteme de Ermenileri entegre ederek yaptığı büyük dönüşümle sona erdi.
Bu, Osmanlıların çok erken dönemden itibaren uygulamaya koydukları kapıkulu sisteminin Fatih’le birlikte nihaî safhaya erdiği sistemin İran’daki gecikmiş bir versiyonu olarak görülebilir.........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Beth Kuhel