6 Şubat: Tek sorun bilmemeleri mi?
“Eğer bir toplum, bilgiye sahip olduğu halde onu hayata geçirmiyorsa, bu yalnızca bireysel irade eksikliğinden değil, aynı zamanda kültürel ve siyasal yapıların bu bilgiyi işlevsiz hale getirmeye çalışmasından da kaynaklanıyor”
Bilgi, hiç şüphesiz insanlar olarak doğayı ve kendimizi anlamlandırma çabamızda edindiğimiz en değerli kazanımlardan biri. Ancak bilginin değeri, yalnızca onu edinmekle değil, aynı zamanda hayata geçirebilmekle de ölçülüyor. Günün sonunda bizler doğruyu bildiği halde yanlış yapabilen, hakikate ulaşsak bile onu uygulamakta tereddüt edebilen varlıklarız. Bu, bilginin yalnızca zihinsel bir birikim olmadığına, aynı zamanda etik, irade ve toplumsal bilinçle bütünleşmesi gerektiğine işaret ediyor.
Örneğin, elimizde depremlerin tekerrür periyotları gibi çok basit bir bilgi var. “Depreme dirençli kentler” oluşturmamız gerektiğini de biliyoruz. Bu bilgiler bilimsel verilere, mühendisliğe ve özellikle de tarihsel deneyimlerimize dayanan tartışılmaz gerçekler. Ancak bu gerçekleri bilmek, hatta medyada saatlerce tartışmak dahi depreme dirençli kentler oluşturmak için yeterli olmuyor. Türkiye’de deprem gerçeği herkesin malumu olduğu halde kentler hâlâ depreme dayanıksız bir biçimde inşa ediliyor, riskli yapılar göz ardı ediliyor ve her büyük sarsıntıda on binlerce insan hayatını kaybediyor. Yani doğruyu bilmek, doğru olanı yapmaya yetmiyor. O halde bilgi, sadece akıl yoluyla edinilen bir birikim olmanın ötesinde etik, irade, ahlâk ve bilgelikle de bütünleşmek zorunda.
Sokrates, “bilgi erdemdir” diyerek insanın doğruyu bildiği takdirde doğru olanı yapacağını, bilinçli bir şekilde yanlış yapamayacağını savunuyordu. Ancak bu iddia pratikte defalarca çürüdü. İnsanlar sigaranın zararlarını bildikleri halde içmeye devam etti, sağlıksız beslenmenin ölümcül sonuçlarını öğrenmelerine rağmen yaşam tarzlarını değiştirmedi. Deprem ülkesi olduğumuzu bildiğimiz halde sağlam binalar yapmaktan kaçınmamız da aynı sorunun bir parçası. Sokrates maalesef yanıldı. Bilgi hiçbir zaman insanın ahlaki bir eylemde bulunmasını otomatik olarak sağlamıyor. Aksine, bilgi ile eylem arasında derin bir uçurum olabiliyor. Bu uçurumu ise ancak etik, irade ve toplumsal sorumluluk bilinciyle aşmak mümkün.
Antik çağlardan itibaren bilgi, bilgelik ve eylem arasındaki ilişki hep tartışma konusu oldu. Aristoteles bilgiyi üç kategoriye ayırıyor: Episteme (teorik bilgi), techne (pratik bilgi) ve phronesis (bilgelik, yani etik pratik akıl). Episteme, doğrunun ne olduğunu gösterir ancak tek başına insanı eyleme........
© P24
