Okura açık mektup 8
Ben bölge araştırma, çalışmalarından söz etmek istiyorum. Burası ne idi, ne oldu anlamında. Yazar didaktik, malumatfuruş buluyor bunları, “tur rehberliği” yakıştırması yapıyor. Haklı olabilir. Ve rüzgârı bol bir adam, sağı solu belli olmaz, “size kolay gelsin” deyip çekip gidebilir.
– Peki, Tophaneyi geçelim, Lüleci Hendek’e girelim. Kitaptan devam edelim.
Terkedilmiş ve kalbi kırık adam –öyle demeyelim, anlatı kahramanı diyelim–bir sokak köşesinde incir ağacı altında, serin ve gölgeli çeşme kenarına oturur. Karşı kaldırımda bir kahvehane… Camında, ince belli çay bardağının yanında, rüzgârda kıvrılmış kurdelevari havasıyla Esnaflar Kıraathanesi yazıyor. Kahraman kahveye giriyor, çay ocağına yürüyor, ocakçıdan sade kahve istiyor:
”Attım parayı tezgâha, sandalyeyi kapıp çeşmenin altına çöktüm. Soğuk suya kahve, her babayiğidin harcı değildi. Yüksek hatırlılar ve ağır bitirimler dışında, semte yabancı birinin kahveyi böyle istemesi için bir ayrıcalığı olması lazımdı. Ayrıcalığımı az önce tezgâhın üzerine, ikna edici ölçüde sermiştim.” Burada hafif western filmleri edası seziyorum. Mike Hammer edebiyatı edası da diyebilirim.
Y.: Haklısınız var öyle bir eda. Semti bitirim mekânı olarak kodladığım için olabilir?
– Esnaflar Kıraathanesi yok artık. Ya da ben göremedim. Derken, anlatı müzikal bir hal alıyor: “Semt, altıkol iskambil oynar gibi sinyaller, işmarlar, manyeller ile sessiz sedasız inliyordu ki, tüpgaz dağıtımı yapan bir kamyonet, hoparlöründen yayılan sinir bozucu bir melodi ile geçti. Hemen ardından rakip firmanın kamyoneti, kendi melodisi ile geçti. Semtin veletler korosu, ‘Oooo, ayıpsın ayıp!’ nakaratı ile geçti. Nakarat, on metre yürüdü, ‘Ablanı alacağım, enişten olacağım, sana koca bulacağım faslına geçti.’ ”
Son şarkı 9/8’lik. Semtin roman nüfusuna........
© P24
