menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yılların Planı Devrede: ABD ve İsrail, İran’a Savaş Açtı

13 0
19.06.2025

ABD’nin Orta Doğu’ya dair planları bugün başlamadı. Tek kutuplu hegemonyasını tehdit eden, tehlikeli bulduğu, denetleyemediği tüm ülkeleri düşman bellemek ve yarattığı bu düşmanlara karşı doktrinler hazırlayıp politika üretmek, klasik bir ABD stratejisidir.

Soğuk savaş dönemindeki Yeşil Kuşak projesi bilinir. Bu projeyle ABD, Orta Doğu’daki olası komünizm tehlikesine karşı İslam’ı kullanmaya başlamış, 1980’lerden itibaren radikal cihatçı terör, ABD eliyle Orta Doğu’da palazlandırılmıştır. Ülke yönetimlerinde ılımlı İslam’ı tercih eden ABD, radikal cihatçı unsurları ise her daim yedekte tutup beslemeye devam etmiştir.

Tabii zaman içinde radikal cihatçı unsurların ABD’nin denetiminden de çıktığını, hatta ABD’yi hedef aldığını veya işgal ettiği topraklarda “işgale karşı direniş” adı altında var olduklarını hep birlikte gördük.

Sosyalizm tehlikesi bertaraf edildikten sonra 2002’de George W. Bush, yeni düşmanı Şer Ekseni olarak açıkladı. Bu eksende yer alan Kuzey Kore, Irak ve İran şeytanlarına, sonrasında Suriye ve Libya da eklendi. ABD bu ülkelerde nükleer silah üretildiğini iddia ediyor ve ülke yönetimlerini, dünyadaki ABD hegemonyasına tehdit olarak görüyordu.

Velhasıl 1990 ve 1998’de gerçekleşen ABD’nin Irak operasyonlarıyla 2001 Afganistan işgali, bu planların parçalarıydı.

2003’teki Irak işgaliyle birlikte Irak artık şeytan olmaktan çıktı. Ardından 2011’de gerçekleşen Libya müdahalesiyle Kaddafi’den de kurtuldu ABD. Tabii geçen sene itibarıyla artık Suriye ve Esad’la da işi bitti.

Ve Şer Ekseni’nden geriye sadece İran kaldı.

Dünyadaki diğer kutbu oluşturan Rusya, Çin ve İran bloğu, ABD’nin tehdidi altındaydı. Putin’le herhangi bir direkt savaş öngörmeyen ABD; Çin ve İran’ı ise açıkça hedef alıyordu.

Bugün ABD’nin Orta Doğu’da oluşmasını istediği düzen, Türkiye’nin ve Kürtlerin barışması, bu vesileyle Türkiye, İsrail ve Kürtler gibi müttefiklerinin birleşerek güçlenmesi. Bu sistem, İran’ı rahatlıkla hedef alma planının da bir parçası.

Her aktörün kafasında kendi planları olsa da ve bizler bunu bilsek de Türkiye’de yürütülmeye çalışılan barış süreci, Türk ve Kürt halklarının lehine olacağından, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacağından elbette olumlu bir adım olarak değerlendirilmeli. Fakat ABD’nin barış havarisi olmadığı, tersine kendi çıkar ve planlarının peşinde koştuğu ise muhakkak.

Nihayetinde 13 Haziran Cuma günü İran’a yönelik İsrail saldırısı başladı. ABD’nin İran’a yönelttiği suçlama, nükleer silah çalışmaları yapmalarıydı. Bu iddia, 2003 Irak işgali öncesinde Saddam için de söylenmiş fakat işgalden sonra Irak’ta hiçbir nükleer tesis bulunamamıştı. Bugün aynı senaryo, İran için gündemde. Hatta ABD ve İran arasında bu kapsamda görüşmeler sürerken, İsrail görüşmelerin bitmesini dahi beklemeden İran’ı vurdu.

İran, geçen sene Suriye’deki İran büyükelçiliğine saldırı düzenleyerek, biri tuğgeneral olmak üzere 16 kişiyi öldüren İsrail’e gereken cevabı verememiş, çeşitli hesaplar ve kaygılarla nereye, nasıl saldıracağını dahi öncesinde ABD’ye bildirerek misilleme yapmıştı.

Yine benzeri bir pısırıklıkla karşılaşacağını düşünen ABD ve İsrail, bu defa yanıldı zira İran, durumun ciddiyetini görerek, neredeyse ölüm kalım mücadelesindeymişçesine İsrail’e karşılık verdi.

Cuma gününden bu yana füzeler havada uçuşuyor, siviller ölüyor. Gerek İsrail gerekse de İran, tehdit salvolarının dozunu da git gide artırıyor.

Her ne kadar ABD, İsrail saldırısının bilgisi dışında geliştiğini belirtse de gerçekler pek öyle değil. Zira İran, 1980’den bu yana ABD’nin baş hedeflerinden biri ve ABD, İran’a saldırarak köşeye sıkıştırmak üzere aylardır Orta Doğu’yu dizayn ediyor.

İran’ın bu denli güçlü direneceğini ve........

© P24