menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sadık Çelik yazdı: CHP'nin en kritik eşiği

18 0
28.08.2025

9 Eylül 1923’te, Kocatepe’nin, Sakarya’nın, Dumlupınar’ın rüzgârıyla, 30 Ağustos Zaferi’nin ardından doğan CHP… Aradan bir asır geçtikten sonra, 15 Eylül 2025’e doğru, o yurtsever kadroların mirası nasıl oluyor da mahkeme koridorlarında, skandallarda ve iç kavgaların gölgesinde savrulup duruyor…

CHP içindeki hesaplar, mühendislikler, ittifaklar ve kırılmalar şimdilik 15 Eylül tarihine endekslenmiş durumda. Bu sırada mahalle kongreleri yavaş yavaş tamamlanıyor, eylül boyunca ise ilçe kongrelerinin gündemde olması bekleniyor…

Özgür Özel ve ekibi kongreleri hızla öne çekmek suretiyle, baskın bir seçim süreci başlatarak parti içindeki muhalefetin belini kırmayı, hepsini tasfiye etmeyi, böylelikle üstünlüğü sağlamayı hedeflemişti. İlk sonuçlara bakıldığında gerçekten de parti içi muhalefetin elinin zayıfladığı, Özel (ve İmamoğlu) yönetiminin üstün geldiği okunabiliyor.

Öte yandan başka bir gerçek var; mahalle delege seçimlerine katılım yüzde 25–30 bandını aşamıyor. Yani örgütün yüzde 70’i kenarda, seyrediyor. Bir başka deyişle umudu kesmişler mevcut gidişata karşı. Sessiz bir tepki… Örgütte ciddi bir ilgisizlik, tabanda ise belirgin bir güvensizlik söz konusu. Büyük çoğunluk, sürecin dışında kalmayı tercih ediyor. Böyle bir ortamda yönetim kendi içinde bir oyun kuruyor, adeta kendi çalıp kendi oynuyor.

Son kurultayda alınan bir kararla belediye çalışanlarının il ve ilçe teşkilatlarında seçilme hakkı kaldırılmıştı. Son derece doğru bir karar. Aynı şekilde belediyeyle çalışan müteaahitlerin, taşeronların da görev almaları söz konusu olmamalı. Çünkü belediyelerin sahip olduğu maddi güç ve imkanlar sayesinde mahallelerden başlayarak pek çok kademede etkili ve yönlendirici olmak mümkün. Bu durum özgür iradeyi gölgeleyen; siyaseti, ekonomik çıkarın, yetki/mevki sahibi olma hırsının gölgesine mahkûm eden bir tablo yaratıyor. Elbette istisnalar var; CHP’nin tarihinde her zaman kendi emeğiyle ayakta duran, siyasetin soylu bir iş olduğuna inanan onurlu, namuslu insanlar her zaman olmuştur, bugün de var. Alınıp satılmayacak, iradesini kimseye ipotek ettirmeyecek kadrolar…

Ancak siyasetin zemini, paranın, rantın ve çıkar ilişkilerinin ağırlığı altında ezildikçe onların sesi de duyulmaz hale geliyor.

CHP İÇİNDE SORGULAMALAR, BÖLÜNMELER, PARÇALANMALAR…

Mahalle kongrelerinden çıkan sonuçlar, yönetimin planladığı tabloyu doğruluyor gibi görünse de ortada daha kaygı verici bir gerçek var: “Ne oluyor bu partide ve bu partiye?” sorusu, salonların dışına taşarak sokaktaki seçmene çoktan ulaştı. Çünkü belediye başkanları, müdürler, daire başkanları peş peşe gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yargılanıyor. En inanmayan insanlar bile “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” demeye başladı bir süredir. Tüm bunları doğal olarak takip eden kaygı ise şu: “Bu insanlar gerçekten partiyi yönetmeye ehil mi?”

Kamuoyunda ise güçlü bir beklenti dillendiriliyor: 15 Eylül’den sonra mahkeme haklı olarak Kılıçdaroğlu’nun dönüşünün önünü açarsa bu, partinin kurtuluş kapısı olabilir. “Güvenli liman” metaforu burada yeniden öne çıkıyor. Böyle bir durumda Kılıçdaroğlu yalnızca siyasete değil, itibarına da iade isteme hakkını ortaya koyacak. Ardından da CHP’nin evini yeniden güvenli limana çekme, partiyi derleyip toparlama hedefiyle sahneye çıkacaktır. Çevrimiçlerinde iş çevirenlerin, kurultayın iradesine gölge düşürenlerin, akçeli ilişkilerden beslenenlerin, hançeri saplayanların, haksızlık edenlerin, bugün Kılıçdaroğlu’nun direğe asılacağını söyleyenlerin, yüzüne tüküreceklerini söyleyenlerin, onu ve onunla hareket eden, onu destekleyen, kendilerinden olmayan kim varsa hepsini ihanetle suçlayanların, günahkar ilan edenlerin, lanetleyenlerin, ona ateş edenlerin yüzleşmek zorunda kalacağı bir ihtimal… O gün geldiğinde, nasıl bir çıkış yolu arayacaklarını, hangi sözlerle kendilerini savunacaklarını düşünmeliler.

Zaten pek çok parti içi muhalifin, hatta onunla hiçbir biçimde politika yapmamış isimlerin Kılıçdaroğlu’nun yanında durmasının sebebi onun bu mağduriyet çizgisidir. Satın alınmış kurultay delegelerinin iradesiyle gönderilmesine bir karşı çıkış, bir sessiz direniştir. Dün karşısında olan birçok ismin bugün onun hakkını savunması, CHP’deki siyasetin aynı zamanda bir adalet arayışı olduğunun da göstergesi…

Bu arada İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in 8 Ekim 2023’te seçildiği il kongresine ilişkin davada tensip zaptı düzenledi; İstanbul İl Seçim Kurulu ve Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’ndan belgeleri istedi. CHP’den savunma bekleniyor. Ön inceleme 21 Eylül’de yapılacak…

Bu tablo, parti içi hesapların artık mahkeme gündemleriyle iç içe geçtiğini gösteriyor.

CHP yönetimi ise paralel evrende “sorunsuz ilerleyen kongreler”, “partide birlik” ve “yükselen umut” söylemleriyle ağır sorunları gölgelemeye çalışılıyor. Yönetimin sunduğu manzara bu nedenle tabanda “yalancı bahar” hissi uyandırıyor: Sorunlar kabullenilmiyor; inkâr, her türlü suçlama için “iftiradır” iddiaları çözüm üretilmesini geciktiriyor…

KILIÇDAROĞLU CEPHESİ BİLDİĞİNİZ GİBİ…

Kılıçdaroğlu hala çok cepheli saldırıların hedefinde. Sadece siyasi rakiplerinden değil, uzun yıllar “CHP’ye yakın” sayılan isimlerden de eleştiriler yükseliyor. Uğur Dündar’la sosyal medyada yaşanan “tarih onu affetmeyecek - kepazelik/ıslah olmaz muhteris” polemiği bunun en güncel örneği.

Toplumdaki kutuplaşmadan beslenmesiyle bilinen, medyada her daim “güçlü” konumunu garanti eden Uğur Dündar bugün çıkıp Kılıçdaroğlu’na sert sözler yöneltiyor. Oysa Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında, 12 Mart ve 12 Eylül gibi ağır baskı dönemlerinde sol kesim büyük bedeller öderken, Dündar’ın her nasılsa konumunu korumayı başarmış olması unutulmuyor… Bu geçmiş, bugün Kılıçdaroğlu’na yönelttiği ağır eleştirilerin inandırıcılığını da doğrudan tartışmalı hale getiriyor…

Ayrıca CHP’de genel başkanlık makamının bir ağırlığı, bir teamülü, bir kutsiyeti vardır, bilhassa da Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı koltuğu şereflendirmiş olmasından doğan… O koltuk, yalnızca bir “görev” değil, partililerin gözünde sembolik bir değerdir. Kendisini CHP’ye yakın hissedenler, bu makama saygı göstermeyi hep bir ilke sayagelmiştir. Bugün o çizginin kaybolduğunu, bilhassa Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaretlerin sıradanlaştığını görüyoruz.

Daha da vahimi, bu linç kampanyasına parti içinden de sesler katılıyor. “Direğe asarız”, “tükürükle boğarız” gibi sözler, ailesine kadar tehdit etmeler, siyasetin değil, şiddetin dilidir. Üstelik saldırılar bizzat genel başkan yardımcılarından, milletvekillerinden geliyor. Kılıçdaroğlu’na ve ailesine tehditler havada uçuşuyor. Buna rağmen genel merkez adeta üç maymunu oynuyor, hiçbir tepki vermiyor, görmezden geliyor.

Tüm bu atmosfer içinde Kılıçdaroğlu yıllardır katıldığı Hacı........

© OdaTV