menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bilinenleri ve bilinmeyenleri... 'Atatürk'ün kafasını attıran' hadise: Öztürkçe

11 19
27.09.2025

“Atatürk ÖzTürkçeye Karşıydı” diye bir yazı yazdım burada. “ÖzTürkçecilik gericiliktir, karşıdevrimdir” diye… Atatürk’ün Güneş-Dil çalışmalarını başlatmasından sonra ÖzTürkçeyi geri plana attığını, ÖzTürkçeciliğin abartılarına karşı çıktığını anlatan bir yazıydı. İlgi uyandırdı, sorular soruldu, tepki çekti. Bu arada iki yazar arkadaş bu savımı yerden yere vuran üç yazı yayımladı. Bunlar da Odatv’de çıktı. Sorulara ve tepkilere cevap kaçınılmaz oldu.

Önce “ÖzTürkçe” nasıl yazılırdan başlayayım. Beş ayrı yazılışı var, beşi de TDK kurallarına göre yanlış. Başka deyişle nasıl yazılacağı bile belli olmayan bir tuhaf kavram. TDK’nın ve kurallarının tutarlılığı konusunda da kötü örneklerden biri. Fakat bugünkü konumuz bu değil. Ben “ÖzTürkçe” diye yazmayı tercih etmiştim. TDK dahil ciddi kaynaklarda bu yazılışın örnekleri var. Bana göre kötülerin en iyisi. Ama ısrarcı değilim. Bu yazıda ÖzTürkçe için kısaltarak ÖT diyeceğim.

Buradaki yazılarımı olabildiğince kısa tutmaya çalışıyorum. Kısacık yazıların okunmadığı bu iklimde uzun yazıları çok daha az kişi okuyor. O yüzden kısa yazılarda her noktaya değinerek, önemli tüm ayrıntıları öz cümlelerde alt alta aktararak, açık ve tartışmalı yer bırakmamaya çalışarak yoğun anlatmaya çabalıyorum. Kanıtları, belgeleri de sunmayı ihmal etmeden.

Gelin görün ki, kısa yazıları okuyanlarda soru işaretleri daha çok kalıyor. Oysa her sorunun cevabı o yoğun cümlelerde var. Ama, hayır; insanlar ayrıntıların uzun anlatılmasını istiyor ki anladıklarından emin olabilsinler. Oysa ben hayal ediyorum ki bazı noktalarda kuşkuya kapılan kişi, daha dikkatli okusun. Bir yerine iki, üç kere okusun. O cevaplar yazıda var aslında. Yine de açık kalan köşeler olabilir. Gönül ister ki okur bunu kendi araştırsın, yazar acaba bunu mu anlatmaya çalışıyor diye o araştırmaya göre tekrar düşünsün.

Bir de kısa bir yazıyı bile dikkatle okumayıp, kendi fikrine ters birkaç cümle gördüğünde öfkeye kapılan, hemen klavyeye sarılıp atıp tutmaya başlayanlar var. O yazımı eleştiren iki arkadaş işte böyle bir tutum içinde. Onlara da teşekkür borçluyum. Suskunluktansa kasıtlı yanlış anlamalara dayansa bile eleştiriler çıkması daha iyi.

Ne var ki bu arkadaşlar bırakın konu üstünde “yazar acaba ne demek istiyor” diye en ufak araştırma yapmayı, demediğim şeyleri bana dedirtmiş, dediğim şeyleri ise görmemişler. Herkesin bildiği üç beş kalıp yargıyı benim bilmediğimi varsayarak bana öğretmişler. Böyle durumlarla can sıkıcı yoğunlukta karşılaşıyoruz. Ve her seferinde aklıma kuantum fiziği denklemlerini anlatmaya çalışan profesöre dört işlem dersi vermeye kalkan yurdum insanı karikatürü geliyor.

İşte o yüzden bu yazı piton kadar olmasa da biraz uzayacak.

ATATÜRK’ÜN TEPESİNİ ATTIRAN ÖZTÜRKÇE

ÖT karşıtlarının, Atatürk ve onun dil tezlerine karşıt olanların on yıllardır anımsattığı bir metin var. Adamlara tam bir ballı malzeme. Atatürk’ün bir hitabı; İsveç Veliaht Prensi Gustav Adolf şerefine Çankaya Köşkü’nde verilen ziyafette yaptığı konuşma (3 Ekim 1934).

“Altes Ruayâl,

Bu gece, yüce konuklarımıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken duyduğum, tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız.

İsveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır.

Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini, o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir.

Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu.

Altes Ruayâl,

Yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız, bütün acunda saygılı bir sevginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır.

Ünlü babanız, yüksek Kralınız Beşinci Güstav’ın gönenci için en ıssı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayâl, sizin Altes Ruvayâl, Prenses Louise, sevimli kızınız Altes Prenses İngrid’in esenliğine, tüzün İsveç Ulusunun gönencine, genliğine içiyorum."

Evet, Atatürk gerçekten böyle mi konuştu, yoksa haber yapılırken mi (örneğin Cumhuriyet gazetesinde) bu hale getirildi, bence kuşkulu. Eğer Atatürk bu metni okumuşsa onu hiçbir çevirmenin anında çeviremeyeceği açıktır. Çünkü çevirmesi için önce anlaması gerekir ki bu mümkün değil. Sabotaj gibi bir şeydir dil devrimine.

Ya Atatürk bu metni değil başkasını okudu ya da bu konuşmayı Atatürk kendisi hazırlamadı. “Dil uzmanlarından” biri hazırladı. Çünkü buradaki tuhaf sözcükler bir yana, cümleler de anlaşılmayacak kadar yanlış. Atatürk’ün bunun öncesinde böyle bir yazısı, böyle bir konuşması yok.........

© OdaTV