Çemberler
Çeşitli çemberlerimiz vardır her birimizin. O çemberleri biz yaratmayız, içine doğarız. Başlıcalarını sayacak olursak; aile çemberi, toplum çemberi, ideoloji çemberi, din çemberi; daha genel olarak tüm bunların değerleriyle oluşmuş ahlâk çemberi… İşte tüm bu çemberlerin çizdiği sınırlar içinde nefes alıp verir, yaşar ve kendimizi gerçekleştiririz. “Gerçekleştiririz” demem lafın gelişi; burada asıl olan, reel olan, çemberlerin bizi gerçekleştirmesidir. Gerçekleşmiş olan ve gerçekleştikçe güçlenen birey değil, çemberlerin kendisidir. Söz konusu çemberlere tabi olduğumuzda mahkûm olmaya, onları kırmaya çalıştığımızda özgür olmaya yöneliriz. Bu anlamıyla özgürlük, toplumsal bir olgu olarak gerçekleşebilir bir şey olmanın ötesinde, daha çok bireysel bir eylemdir.
Kişi olarak böylesi bir gerçekliğe sahibiz. Sözünü ettiğimiz gerçekliğimiz aslında bizim hakikatimiz değildir. İnsanlar genellikle gerçek ve hakikat konusunda eksik bilgilere sahiptirler. Bir kere, gerçek ile hakikat, sanılanın aksine aynı şey değildir. Hakikat, bizden (insandan) önce var olan, bizden sonra da var olacak olandır. Gerçek ise, insan yapımı olan, onunla doğan ve onunla ölecek olandır. Gerçekliği var kılan, onu gerçekleştiren insandır. O halde çemberlerimiz hakikatimiz değil, gerçekliğimizdir. Yani sonsuz, mutlak, değişmez olan değildir.
Gerçeklerimiz tarihseldir; hakikatimiz tarih üstü… Kendimizi gerçekliğimizin parçası olarak görüp yaşatmaya da çalışabiliriz, ona karşı da çıkabiliriz. Ama hakikatimize karşı çıkmaya gücümüz yetmez. Kaldı ki, oluşumunda söz sahibi olmadığım, irademi kullanmadığım hiçbir olgunun parçası olarak kendimi görmek istemem.........
© Nokta Haber Yorum
