Mermiden Mesaja?!
Mermiden Mesaja ve/veya Dağlardan Masalara Uzanan Yeni Bir Strateji mi?!
...
Dün, bugünün gölgesinde.
“Silahlar sustuğunda savaş bitmez” derler.
Asıl tehlike, bir milletin kimliği ve hafızası sessizliğe gömüldüğünde başlar.
Hafızasını yitiren bir toplum, ne kadar yol alırsa alsın, pusulasını kaybetmiş demektir.
“Terörsüz Türkiye” vaadi kulağa umut gibi gelse de, ya bu barış, tarihsel sesimizi kısmak için bir araçsa?!
Eğer kendi hikâyemizi başkalarının yazdığı bir senaryoya teslim edersek, kendi tarih sahnemizde figüran oluruz.
...
Bugün, Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi/TÜSAM Genel Başkanı Kemal Uysal ile “Terörsüz Türkiye” söylemini masaya yatırdık.
Uysal’ın çarpıcı analizleri, bu sloganın ötesine bakmamızı ve milletimizin geleceğini şekillendiren derin akıntıları sorgulamamızı sağlıyor.
İşte bu düşündürücü söyleşinin ilk bölümü.
...
Soru:
“Terörsüz Türkiye” söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?!
Bu yaklaşıma katılıyor musunuz, yoksa bazı yönleriyle karşı mı çıkıyorsunuz?!
Kemal Uysal:
“Terörsüz Türkiye” kulağa hoş geliyor.
Kim istemez ki huzuru, güvenliği, sükûneti?!
Ama mesele şu:
Bu huzur bize nasıl sunuluyor?!
Hangi anlam dünyasında, hangi zihinsel zeminde inşa ediliyor?!
Asıl soru bu.
Çünkü günümüzde savaş sadece silahla, tankla yürütülmüyor.
Asıl mücadele, insan bilincinde veriliyor.
NATO’nun “Bilişsel Savaş” (Cognitive Warfare) dediği tam da bu:
Fiziksel değil, zihinsel bir cephe.
Kurşun yok, bomba yok; ama kavramlar yeniden paketleniyor, tanımlar yer değiştiriyor.
“Barış” masum bir kelime.
Ama eğer bu barış, bir milletin tarihsel sesini kısmak için kullanılıyorsa, o artık barış değil, teslimiyetin cilalı hali.
Toplumlar, etiketlerle susturuluyor:
“Barış düşmanı”, “radikal”, “provokatör”.
Bu etiketler sadece insanları değil, düşünme cesaretini de hedef alıyor.
Tarihe bakın:
Birinci Dünya Savaşı’nda Amerika’da savaş karşıtlarına “hain” dediler.
Soğuk Savaş’ta muhalifler “komünist” diye yaftalandı.
Bugün “Terörsüz Türkiye”yi sorgulayanlara ne deniyor?!
“Şiddet yanlısı”.
Bu, bilinç kontrolünün ilk adımı.
İnsan, konuşmadan önce kendini sansürlemeye başlıyor.
Daha tehlikelisi, bu iş artık algoritmalarla yapılıyor.
Dijital platformlar, neyi göreceğimizi ve neyin farkında olmayacağımızı belirliyor.
Sessizlik böyle başlar.
İnsan sustuğunu bile fark etmez, hâlâ konuştuğunu sanır ama söyledikleri önceden çizilmiş çerçevenin dışına çıkamaz.
Bu, çok tehlikeli bir tuzak.
Çünkü insan sadece sesini değil, yönünü de kaybeder.
Bu yüzden mesele sadece “terörün bittiği” bir Türkiye değil.
Soruyorum: Hangi bedelle?!
Eğer bu bedel,........© ngazete
