Mandacılık zilletine karşı “ya istiklal ya ölüm!”
Önce, “manda” ne demek ona bakalım:
-Az gelişmiş olarak kabul edilen ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkinin adıdır.
1’inci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya atılan Mandacılık fikri, Osmanlı aydınlarının önemli bölümü ile pek hayran oldukları ABD tarafından iştahla kabul görüyordu!
Büyük devletlerden birisinin himayesine kendi isteği ile girecek olan Osmanlı, mesela 20-25 yıl adam edilecek (bu arada tabii zengin kaynakları afiyetle iç edilecek) artık kendini yönetebilecek düzeye geldiğine kani olunduğunda siyasi bağımsızlığına kavuşacak, ekonomik bağımsızlığını ise asla elde edemeyecekti; son bölüm tabii ki yapılan anlaşmalara yansımıyordu, yansımayacaktı!
Mandacı da işte bu rezil ötesi durumu “çağdaşlaşmak”, “kendini yönetebilecek hale gelmek” hatta kimi haysiyet düşkünlerinin savunduğu üzere “İngilizce öğrenebilmek” adına Manda fikrine sarılan kişilere takılan sıfattı!
Mandacılık kavramı en çok Sivas Kongresi sırasında ele alınmıştı. “Himaye ve Manda” fikri, bu kongre sonrasında tüm gücüyle Kurtuluş Savaşı’na katılacak olan bazı aydınlar tarafından bile maalesef hararetle savunulacaktı! Mandater olması arzu edilen ilk ülke ise Amerika Birleşik Devletleri’ydi! İngiltere diyenler de vardı ancak daha çok padişah ve çevresinde yer alanlardı... Tarihi bir belgeyle devam edelim:
Halide Edip Hanım tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya yazılan mektup, Manda........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d