Biz demokrasiye layık mıyız?
-Sana üçüncü bir eş alırız!
Bu lafı kim söylüyordu? Zamanın Bayındırlık ve İskân Bakanı! Kime söylüyordu peki? İlk eşini kanserden kaybeden, bir süre önce ikinci evliliğini yapan ve yörede kansere karşı ıslah çalışmalarının bir an önce başlatılmasını isteyen bir yurttaşa söylüyordu! Aynı bakan, gezdiği bir ilköğretim okulunda da öğretmenden şöyle bir istekte bulunmuştu:
-Çocuklarımıza biraz da Allah korkusu aşılayın!
Allah sevgisi değil, korkusu! Kafa “o kafa” olunca bu söylem son derece doğaldı tabii!
Gelin, şu iki soruyu açık yüreklilikle yanıtlayalım:
- Biz, demokrasinin ne olduğunu biliyor muyuz?
- Biz, demokrasiye layık mıyız?
Elinizi vicdanınıza koyarak yanıtlayın; bu sorulara “evet” diyebilir misiniz? Yıllar önce üst üste yazdığım “Zübük demokrasisi” başlıklı yazılarımda, Türkiye’de son 75 yıldır oynanan “demokrasi oyununu” enine boyuna anlatmıştım. Bir kez daha özetlemek de büyük yarar var!
Demokrasi bu halka zamanı geldiğinde egemenlerin gösterdiği partilere ve yine onların seçtiği kişilere oy vermek olarak öğretildi. Hırsızlık, yolsuzluk, oy avcılığı, ranttan pay kapmak demokrasinin gerekleri olarak sunuldu. Ve ne yazık ki, halkımızın bir kesimi bu oyunu kabul etti.
Çünkü işin içinde menfaat, çünkü işin içinde maddiyat, çünkü işin içinde genel, bölgesel ya da yerel güç vardı! Herkes başbakan, bakan ya da milletvekili olamazdı elbette ama belediye başkanı, olmazsa il genel meclisi üyesi, il başkanı, ilçe........
© Nefes
