menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eylül Manzarası: Eşitsizlikten Umuda Eğitim

15 9
previous day

“Çok çalışırsan her şeyi başarırsın”. Çocukları, gençleri, üretmeye, başarıya, daha çok kazanmaya teşvik etmek için ne çok tekrar ederiz bu cümleyi… Peki, gerçekten öyle midir?

Bir çocuk sabah penceresini açıyor, karşısında yemyeşil bir manzara ya da ışıltılı bir şehir silueti. Diğeri uyanıyor, baktığı tek şey dar bir apartman boşluğu. Bu iki çocuğun aynı noktaya varma ihtimali gerçekten eşit midir? Başlangıç çizgisi aynı değilse, yarışın adil olduğu iddia edilebilir mi?

Safi çıplak yetenek mi başarıyla taçlanır, yoksa çoğu zaman evden taşınan kültürel sermaye midir başarıyı bir taç halinde kişinin başına taşıyan?

Emek, içine doğulan imkân setiyle çarpılarak kişiyi başarılı ya da başarısız bir “nota” taşır. İmkânlar farklıysa potansiyelin sınırları da farklı çizilir. Gerek bilimsel veriler, gerekse istatistikler bu gerçeği sessizce doğrulamaktadır.

Elbette istisnalar var. İçinden çıktığı koşulları aşabilen, hikâyesi alkışlanan çocuklar, gençler, bireyler… Ama istisna, genel kuralı değiştirmiyor. Çoğunluk hâlâ “kaderini” doğduğu evin olanaklarıyla yazıyor. Dezavantajlı öğrenciler daha sık sınıf tekrarı yapıyor örneğin… Erken yaşlardan itibaren beslenme, kronik stres ve çocuğun zihinsel gelişimini destekleyen uyaranların eksikliği gibi aracı etkenler, başarı farkını büyütüyor. Yani mesele salt “zeka”, emek ya da azim değil; geniş bir imkan, kaynak, güvenlik ve beklenti ekolojisi.

Harvard örneği çok şey anlatıyor: Harvard’da, en yüksek gelir grubundan gelen öğrenciler, kontenjanın büyük kısmını dolduruyor (En zengin yüzde 1’den gelenlerin payı kabaca yüzde 15 civarında). En düşük gelir grubundakilerin oranı ise neredeyse görünmez (en alt yüzde 20’lik gruptan gelenlerin payı yüzde 3’ü geçmiyor). Tablo net: Başarı, yetenekle birlikte ailenin gelir-sermaye kombinasyonuna sıkı sıkıya bağlı.

Öte yandan; fırsat eşitliğinin gerçekten yüksek olduğu toplumlarda aileyle ilgili arka plan bu kadar belirleyici değil. Çünkü bu ülkelerde sosyo-ekonomik farklar çok dar. Nereden başladığın değil, nereye vardığın önemli. İşte bu yüzden Finlandiya, Norveç gibi İskandinav ülkeleri eğitim anlamında hala güçlü birer referans. Çünkü orada sistem, çocukların sırtındaki yükü hafifletebiliyor.

Adil sistem, “nereden başladığımız” ile “nereye vardığımız” arasındaki bağı zayıflatabilen sistemdir.

Amerikalı filozof Rawls’un “doğal piyango”sunu hatırlayalım. Doğal yetenekler ve toplumsal koşullar, ahlaki bakımdan rastlantısaldır. Bu yüzden adalet, bireylerin bu doğuştan gelen avantaj ve dezavantajlarını dengeleyebilen kurumların varlığıyla sağlanabilir. Tam bu noktada eğitimi, eşitsiz manzaraları biraz olsun eşitleyebilen bir kurum olarak yeniden düşünmek zorundayız.

***

Türkiye’de fırsat eşitsizliği yalnızca hissedilen bir duygu değil, rakamlarla da ortada. 2023–2024 verilerine göre 75 bin okulun beşte biri özel okul. Yirmi yıl öncesiyle kıyaslandığında on kattan fazla artış görülüyor. (2002-2003 eğitim yılında özel okul sayısı 1246 imiş.)

OECD raporları, 15–19 yaş grubu için eğitime katılım oranının doğuda `’larda, batıda ’lerde olduğunu gösteriyor. Kız öğrencilerin eğitimden kopma oranı erkeklere kıyasla hâlâ çok yüksek. Ülke çapında 18-24 yaş arası genç kadınların yüzde 41’i okula gitmiyor. Bölgesel ve cinsiyet temelli uçurumlar eğitimin kalitesini doğrudan etkiliyor.

Ülkede eğitim alabilen çocuklar arasındaki uçurum da günbegün derinleşiyor. Parası olan, çocuğunu nitelikli okula gönderiyor; olmayan, kalabalık sınıflara, eski binalara, laboratuvarsız, kütüphanesiz, materyalsiz okullara mahkûm ediliyor. “Paran kadar eğitim” anlayışı son sürat hakimiyetini sürdürüyor.

Ekonomik kriz sorunları daha da ağırlaştırıyor. Eğitim her gün biraz daha sınıfsal özellik kazanıyor. Kamusal politikalarla yeniden güvence altına alınmadıkça da çocuklar kaderine terk ediliyor.

***

Diploma var, iş yok. Milyonlarca üniversite mezunu ya iş bulamıyor ya da bulduğu işle geçinemiyor. Bir........

© Muhalif