menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

6 Nisan CHP Kurultayı: Seçim değil, yön tayini - Artık hepimiz İmamoğlu’yuz.

9 1
03.04.2025

İmamoğlu’nun mahkeme kapısından cezaevine yürüyüşü, siyasetin rotasını değiştirdi. İlk dönemeç: 6 Nisan kurultayı. İmamoğlu fiziken cezaevinde olsa da gölgesi kurultaya düşecek.

Kayyum gündemi şimdilik soğutucuya kaldırılmış görünüyor. Fakat buzlar ince ve altında hâlâ fokurdayan bir kriz var…

Gözler bir yandan cezaevinde, diğer yandansa partinin iç trafiğinde. Kılıçdaroğlu, iki kez İmamoğlu’nu ziyaret etti. Bu sadece geçmiş günlerin hatırına yapılmış bir vefa yürüyüşü müydü? Pek öyle değil. Üstelik üçüncü bir görüşmenin daha yolda olduğu konuşuluyor. Eğer bu görüşme gerçekleşirse, bu demek oluyor ki bu kez masada sadece çay fincanları olmayacak. Defterler, kalemler, listeler, isimler olacak…

Kılıçdaroğlu-İmamoğlu temasları, nezaket ziyaretleri olmanın ötesine geçmiş durumda; belki bir hazırlık. Belki de alternatif bir plan. İmamoğlu’nun Özgür Özel liderliğine dair çekinceleri, cezaevine girmesiyle başlamadı. Zaten vardı. Şimdi o soru işaretleri, sessiz ama dikkatli adımlarla şekilleniyor. Ziyaretlerin, hele ki siyasi ziyaretlerin dili vardır, konuşurlar… ve siyaset bazen susarak bile konuşur.

Şayet 6 Nisan'dan önce Kılıçdaroğlu'nun üçüncü ziyareti gerçekleşir ve bu temaslar, İmamoğlu içeri girdikten sonra bir bakıma “üzerindeki vesayet kalkan” ve yıldızı ister istemez yükselen Özgür Özel’e karşı bir aday çıkarılmasıyla sonuçlanırsa bu, sadece Özel’e değil, tüm partiye ve tabana verilmiş siyasi bir mesaj olur.

Çünkü böylesi bir adım, yalnızca bir taktik hamle değil; bir tercih, bir yön belirlemedir. Bu noktada "yol haritası" kavramı kulağa teknik gelebilir, ama gerçekte kişiseldir, hatta duygusaldır. İçinde şu sorular yankılanır: Kiminle yürümek istersin? Kim seni yarı yolda bırakmaz? Kim gerçekten senin yanında durur?

Ancak görünen o ki, bu kurultayın Kılıçdaroğlu isminin öne çıkacağı bir kurultay olması zor… Zemin, Özgür Özel ve etrafındaki dar kadroyla şekilleniyor. Heyecan yok; çünkü yarış, dışarıdan alternatif isimlerden ziyade, en fazla, her zaman olduğu gibi, doğal olarak parti meclisi kulislerinde yaşanacak. Sınırlı bir hareket alanı ve çoktan çizilmiş bir çerçeve…

Bu tablo içinde Kılıçdaroğlu’na "Aday mısınız, değil misiniz?" sorusu yöneltiliyor. O ise susuyor, ben adayım demiyor ancak aday gösterilirse olur elbette, neden olmasın? Delege imzasıyla adaylaştırmayı da bekliyor olabilir doğal olarak… Ama asıl derdi bu değil artık. Ve zaten böyle bir baskın kurultayda şansının olmayacağını daha önce de söylemiştik…

Bu şartlar altında, gerçek bir yarıştan, adil bir zeminden söz etmek de mümkün değil. Özgür Özel’in birlik, bütünlük mesajı vereceği söyleniyor ama bunu olağanüstü bir kurultayla, örgüte kapalı bir düzenekle yapmaya çalışıyor. Böyle bir kurultayda ne fikir özgürlüğü olur ne de örgütün gerçek sesi duyulur. Katılım yalnızca kurultay delegeleriyle sınırlı; ne örgüt, ne taban, ne de farklı sesler bu yapıya dâhil ediliyor. Bu, itirazların susturulduğu, seslerin bastırıldığı antidemokratik bir kapalı devre sistemidir.

Biraz ilke, biraz ahlak, biraz da CHP tarihini bilmek gerekir böyle bir süreçte… Bu koşullarda Kılıçdaroğlu'nun şansı olması zaten beklenemezdi. Çünkü mesele sadece aday olmak değil, biraz da neyin içinde aday olunduğudur.

Öte yandan Kılıçdarağlu sadece onurunun iade edilmesinin, hakkının teslim edilmesinin peşinde… Bu beklenti ne çok görülmeli, ne de hor görülmeli. Herkesin bir nebze empatiye, CHP’nin ise artık kendisiyle samimi bir yüzleşmeye ihtiyacı var. O eski kürenin, partinin değerlerini, hafızasını, birikimini içinde barındıran o cam kürenin, kırılmaması lazım. Çünkü bazen bir yapıyı ayakta tutan şey, sadece gelecek değil, aynı zamanda geçmişe gösterdiği saygıdır.

Zaten Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir daha cumhurbaşkanlığı gibi bir hedefinin olmadığını herkes biliyor artık. O defter kapandı. Ama bugünkü rolü, CHP’yi fırtınadan sağ çıkarma çabasında şekillenebilir elbette ama bununla da sınırlı değil. Aynı zamanda kendi adını yarım kalmış bir hikâyeden tamamlanmış bir hafızaya dönüştürme arzusu var. Bu sadece bir siyasi onarım değil; ülkenin geleceği adına, kırılmış olanı tamir etme çabası. Çünkü o da biliyor: Bugün atılacak her adım, sadece partiyi değil, memleketin yarınını da şekillendirecek. Belki bu bir veda… Ama aynı zamanda geleceğe bırakılacak son bir iz, son bir katkı. O gemi yalnızca parti değil; içinde bu ülkenin umudu, itibarı ve yön duygusu var. Kılıçdaroğlu şimdi o gemiyi, son kez, hasarsız bir biçimde limana yanaştırmak istiyor.

Belki de hayatının bu son büyük sınavında, adının yarım kalmamış bir hikâyeyle anılmasını sağlamak…

Bu yüzden kurultay sadece bir yarış değil, bir uzlaşının da eşiği olabilir. Eğer İmamoğlu ile bir mutabakat sağlanırsa ve örneğin delegeler Kılıçdaroğlu’nu aday gösterirse bu adım; zarif, onarıcı, soylu ve birleştirici bir adım olmalı. Çünkü böylece........

© Muhalif