Gündüz Apollon gece Athena
Rhea, Defne ve varlığın içinde üreten tüm Kadınlar!
1980’lerin ortalarından itibaren “Kadın Temalı ve sıra dışı” dönem için oldukça hem farkındalık katan, bir o kadar da –cesur-filmlerin yönetmeni değerli Atıf Yılmaz’ı saygıyla anıyorum.
Bu anlamda, öncelikle “Gündüz Apollon Gece Athena” adlı, ilk uzun metraj filminin hem senaryo, hem yönetmenlik ve tıpkı Atıf Yılmaz gibi –cesur- hamlesinden dolayı, Emine Yıldırım’lara teşekkürlerimi sunmak isterim. Bu son derece özgün içerikli filminde, ince ince işlediği, sadece üreten ve dünya varoluşundan itibaren, en elzem “değer” olan sadece kadını değil. Kendi ülkemiz açısından da alanından bir vefa borcu olarak sunuyor.
Henüz filmin ilk karesinde sadece repliği ve Müjde Ar’ın sesi ile kulağıma geliveren “ Merhaba! Ben Serap, hatırladınız mı?” Bunu ancak bizim gibi yıllarını ve sinemayı, “olmazsa olmazı” olanlar ve kimse kusura bakmasın, mütevazı olma inanırlar, diyen atalarımdan aldığım destur ile söylüyorum. Öyle ya, görüntüyü görenin bile unuttuğu ama bazılarımızın iliklerine kadar işleyen “Ah Belinda- 1986 / Atıf Yılmaz”n başarısının yerini bulmuş halidir. O yıllar; Duygu Asena ile “Kadının Adı Yok”- ve cesur filmlerin ancak Atıf Yılmaz gibi sıra dışı yönetmenlerin –kadın meselelerine bütünleyici yaklaşım- ile ışık tutmaları öyle kolay işler değildi.
Burada da aynı özeni senarist ve yönetmen, Emine Yıldırım ilk uzun metraj filminde, seksenlerden sonra “yetimhane” de büyümek zorunda kalan çocukların anne-baba adlarının -Âdem ve Havva- olarak konulduğunun altını çiziyor ve yaşamın neresindeyiz, yüzyıllar geçse de, sorgulatıyor. Toprak, bu kadar cana hiç doymasa da. Biz, birbirimize ne yaptık, sorusunu önce ataerkil toplumlar üzerinden öz’e indirip, minimize kategoride, kadın- kadına hikâyelerin yazgısını sordurtuyor.
Son derece başarılı, son derece naif ve açılış sahnesi “bir uçak pistinden yükselir gibi gelip, filmin 2.yarısını oluşturacak olan anne karakter (Lale Mansur)n, evladını yine yüz üstü bıraktığı sahnede ve araba içinde gün bitiminde, sanki yine uçakta gibi sunar”
Hepimiz melek miyiz? Yoksa bazılarımız mı, ışık elçisi?
KADIN KADININ YURDU MUDUR YOKSA HALA KURDU MUDUR?
Dost kadınlar meclisini, Aşık Veysel’n “ Dost, dost diye nicesine sarıldım” sözleri ile geliştirdiği ve -anneliğin herkese haz bir oluş olmadığını-; anneliğin, kadının fizyonomisinde olsa da doğurganlığı, ikinci plana almasındaki nedenleri, başta –özgür kadın- olma üzerinden sunsa da.
Düşünsel anlamda ve bilhassa yaşadığı toplum çerçevesinde, ataerkil baskın toplumlarda ne kadar özgür olabildiğini; vicdan ve duygu sarmalından........
© Muhalif
