Yurtta sulh, cihanda sulh
Türkiye’nin uzun yıllar belirleyici iç ve dış politikasını bu başlık özetlemişti. İçeride istikrar, sınırlarımızın dışında istikrarı anlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözcüklerinin kıymetini giderek daha fazla idrak ettiğimiz günler yaşıyoruz.
Öncelikle yurtta ne kadar sulh içinde yaşadığımıza bakalım.
Ekonomi, demokrasi, hukukun üstünlüğüne saygılı devlet mantığımız ne yazık ki iyiye gideceğine giderek büyük yaralar aldı. Cihanda ya da sınırlarımızın ötesinde bunca kırılmalar yaşanırken ne ekonominin ne demokrasinin ne de hukukun öneminin olmadığını savunabilirsiniz. Ne var ki bu üç ana konu başlığı yerine oturmadığı sürece, iç huzuru ve iç kavgaları bitiremezsiniz.
Yurtta sulhu tartışırken, şu sıralarda muhalefetin önünü çeken CHP’de de sulhu tartışır hale gelmekte başka bir trajik vaka haline dönüştü. Eğer 30 Haziran’da CHP kurultayı batıl sayılacaksa (mutlak butlan hali), “CHP’ye kayyum atanmaması için ben buradayım!” diyen Kemal Bey, “yetti artık kendini emekliye ayırma sağduyusunu göster!” imasında bulunan mevcut CHP yönetimi.
Olan bitene baktığımızda bu yazın da çok sıcak geçeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Gelelim cihana.
Hala koyu sis perdeleri arkasında kalan 11 Eylül 2001 İkiz kuleler saldırısından bu yana cihanda sulh askıya alınmış vaziyette. ABD’nin Irak’tan başlayarak Ortadoğu coğrafyasını değiştirme planı, bu planın merkezinde İsrail’in güvenliği bahanesinin başat rol oynaması, Arap Baharı kavramı çerçevesinde coğrafyanın istikrarsızlaştırılması ve nihayet esas meselenin enerji kaynaklarının paylaşımı olduğunun anlaşılması hepimize 3. Dünya Savaşı başladı mı sorusunu sordurdu. Ülkemiz adına en önemli sorun bütün kısa ya da uzun vadeli savaşların hemen sınırlarımızın biraz ötesinde gerçekleşiyor olması ve tam istikrarsızlığın göbeğinde yaşamamız.
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım boyutuna varan eylemlerini, içinde bulunduğumuz hafta ne kadar........
© Muhalif
