Bulanık Akan Su
Ağustos ayına nihayet girmiş bulunuyoruz. Yılın bu sıcak ancak mavi, keyifli ve biraz da romantik günlerinde kumsallardan, denizlerden, edebiyattan, tarihten, müzikten bahsetmek veya 22 Temmuz’da hayatını kaybeden Ozzy Osbourne’un neden beni ve benim gibi birçok insanı müziğiyle etkilediğini anlatmak isterdim.
Öte yandan 19 Mart süreci, terörsüz Türkiye meselesi, sahte diploma skandalları, TBMM’deki yeni komisyon tartışmaları, çaldırılan e-devlet verileri, güvenirliği sorgulanan sınavlar... Ne yalan olsun, mail hesabım veya telefon numaram aracılığıyla dolandırıcılar tarafından düzenli olarak devlet yetkilerinin isimleri kullanılarak gelen sahte tehditlere maruz kalan ayrıcalıksız bir vatandaş olarak mevcut gündem içerisinde zorlama bir şekilde yüzümü başka bir yöne çevirmeye çalışmak, kasıntı bir yazıya sebebiyet verecekti.
Bu kısa girişimden anlayacağınız üzere, bugünkü yazımda da çoğu zaman yaptığım gibi yine mevcut gündem hakkındaki düşüncelerimi aklım ve kalemim el verdiğince yazmaya çalışacağım.
18 Mart’tan bugüne üniversite diploması, bir çeşit şaka objesi haline geldi. E-devlet üzerinden çalınan verilerimizin ve kimlik bilgilerimizin çoluğun çocuğun eğlence aracı haline geldiğini bir süredir biliyoruz. Ancak lise mezunu bile olmayan şahısların, üst düzey bürokratların e-imzalarını çalarak gönüllerince kendilerine ve “müşterilerine" mezuniyet eklemesi, artık sınırlılıkları zorlayan bir aşama.
Ayrıca merak ediyorum, Türkiye’de birçok lisansüstü öğrencisi yaşadığı maddi zorlukları kadro umuduyla törpülerken; sahte diploması, yazdırılmış tezleri ve siyasi bağlantılarıyla kendisine akademiye atmış şahısların varlığını kim nasıl açıklayacak? Yanlış anlaşılmasın, kimsenin bu konuya yönelik herhangi bir açıklama yapmayacağını ve meselenin halı altına süpürüleceğini bilmesine biliyorum. Ama muhalefette dahil olmak üzere, hiçbir siyasi bu insanların hakkını doğru düzgün savunamayacak mı?
Sosyal medyada bazen karşıma çıkıyor, “kardeşim devlet hangi birine yetişsin, kadro yoksa gidin başka işte çalışın!” diyerek hayıflanan bazı şahıslar. Soruyorum öyleyse, biz miydik her yere fen-edebiyat fakültesi açan? Biz miydik tarih, sosyoloji, felsefe ve bilimum sosyal bilim disiplinine acil ihtiyaç varmış gibi yüzlerce kontenjan açan? Biz miydik devletin kaynaklarını seçim kazanacağız diye hoyratça harcadıktan sonra “kemer sıkma" adı altında üniversitelerin tepelerine binen? İnsanların sırtına “tasarruf" naralarıyla bu kadar yüklendikten sonra acaba diyorum, biraz da siz mi bu tasarruftan nasibini alsanız?
Pekala, kamu kurumlarının ciddi bir kısmında yozlaşma hakim. Hükümet, yükseköğrenime ayıracağı kaynağı çok kötü planlıyor ve mezun ettiği insanları çoğunlukla mağdur ediyor. Üniversitelerin öğrenci yetiştirme kaygısı ticari güdülere teslim oluyor, öğrenciler sayısız maddi zorlukla öğrenimlerini devam ettirmeye çalışıyor. Sorunu tespit ettiysek, bu gidişata nasıl bir çözüm üreteceğiz?
19 Mart’tan itibaren muhalefetin siyasal gündemi sadece gündelik çatışmalar üzerinden........
© Muhalif
