menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ŞEHİR MEKTUBU

17 0
09.03.2025

Rûmdur yüzün gözün Aydın Karasi kaşlarun

Leblerün Mısr-ı melâhat kara zülfün Şâmdur

Taşlıcalı Yahyâ

Kadim edebiyatımızda bir şehirden, o şehrin güzelliklerinden ve o şehri yücelten, güzelleştiren kimselerden bahseden eserler/şiirler vardır; şehrengiz denilir bu eserlere. Edebiyatımızda Mesihî ve Zâtî’nin Edirne Şehrengizleri ile başlayan bu gelenek bize kırkın üzerinde şehrengiz kazandırmıştır. Benim zihnimde şehrengiz kelimesinin hoş ve zarif çağrışımları vardır, tıpkı şehrâyin kelimesi gibi… Sanki şehrengiz, bir şehrin hafî ve aşikâr bütün güzelliklerini derleyerek, onları eşsiz bir şiire yahut emsalsiz bir musikiye dönüştüren, şehir halkının bile çoğu kere farkında olmadıkları, sürgit devam eden bir şehrayini bize haber verir. Görünürde bir tören yoktur ancak şehir tabii ve manevi olarak o kadar müzeyyendir ki, hayat bir şenlik tadında akıp gider; akıp akmadığından emin olamadığınız, gönül ferahlatan sakin ırmaklar gibidirler. Bu iki kelime insanlığın medeniyet macerasında şehir gerçeğinin ifade ettiği hakikate muvafık olarak oldukça asil ve bir o kadar da latif tedâiler/çağrışımlar meydana getirir insanın hem dimağında hem de gönlünde. İslâm medeniyeti bağlamında baktığımızda, Din Medine’de/şehirde medeniyet olarak ete kemiğe bürünmüştür, desek hakikate mugayir bir söz sarf etmiş olmayız diye düşünüyorum.

Ahmet Rasim’in “Şehir Mektupları” adlı eserinin sonunda şöyle bir ibare yazıyordu: “Siz de bulunduğunu şehir ile ilgili bir ‘şehir yazısı’ yazınız.” İbareyi okuyunca epeyce düşündüm. Şehir neydi? Bir beldeyi şehre/medineye dönüştüren özellik neydi? Medeniyetlerin doğup yeşerdikleri, kök saldıkları şehirler nasıl vücuda geldi? Onları tarihin yıkıcı, yok edici safahâtı içerisinde ayakta tutan, asırları aşıp geçerek geleceğe taşıyan sır neydi? Asırları devirmiş kadim şehirlere sonra nasıl bir veba sâri olmuştu ki, onlar bugün tanınmaz hale geldi ve bir ölüm sıtmasına tutulmuş halde, var olmak ve yok olmak arasında, sanrılar görür bir halde gidip geliyorlar? Yine de şükür ki, kadim şehirlerden tevarüs ettiğimiz az da olsa eser var da geçmiş şehirlerin kimliğine dair en azından bir fikir sahibi olabiliyoruz. Yazının içerisinde şehrimizle ilgili yapacağım değerlendirmelerde elbette bu kabil eserleri ve henüz tahrip edilememiş tabii güzellikleri hariç tutmuş olacağım ki bunlar artık kaideyi bozmayan birer istisna derecesindedir.

Bir şehri şehir yapan öncelikle onun ruhudur ve o ruhun tecessüm ettiği, mamur kıldığı; tabiatla tenasüp halinde olan, insana yaraşır bir hayatı mümkün kılan fiziki şartlarıdır. İşte o ruh ki çölü vahaya, balçığı Âdeme, taşı sanat eserine, Yesrib’i Medine’ye dönüştüren o dur. Şehrengizlere konu olan, esnaf ve sanatkârından zürefâsına; ilim ve hikmet erbabından zevk ve adalet sahibi idarecilerine; tabii güzelliklerinden kültür ve medeniyet asarına bir şehri şehir yapan unsurlardır. Yani şehrengizler bir nevi şehrin ruhundan söz ederler. Takdir edersiniz ki bunların mumla arandığı bir yerde şehirden söz etmek muhaldir.

Nüvîsî’ye, “Derunu topdolu reyhân u........

© Mir'at Haber