ULU’L-EBSÂR-BASİRETLİ OLMAK, DUYULAR ÜSTÜ GÖRMEK
ULU’L-EBSÂR-BASİRETLİ OLMAK, DUYULAR ÜSTÜ GÖRMEK
-Ulu’l-ebsâr (basar)
“Ba-sa-ra-görmek” fiilinin masdarı olan “basîret (çoğulu ‘besâir)”; sözlükte, idrak etme, görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görebilme, kavrayış, bir şeyin iç yüzünü anlayabilme, feraset, kalb ile görme gibi manalara gelir.
‘Basar’ (çoğulu ebsâr) ise göz, yani görme organı veya görme kabiliyetidir.[1]
Aynı kökten gelen ‘mubsır’; aydınlatıcı (ziyâdâr), görünür kılan, aydınlık, göz açıcı demektir. Üç âyette gündüzün sıfatı olarak geçiyor.
“İçinde dinlenesiniz diye geceyi, (işlerinizi) görmenizi sağlasın diye gündüzü (mubsır olarak) size bahşeden O’dur. Kuşkusuz dinlemesini bilen bir topluluk için bunda dersler vardır.“ (Yûnus 10/679)
“Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.” (Mü’min 40/61. Ayrıca bkz: Neml 27/86)
Bunun çoğulu olan ‘mübsirûn’; gerçeği görenler, olup biteni kavrayanlar, gözlerini açanlar; kısaca basîretle davrananlar demektir. Bir âyette geçiyor:
“Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (mübsırûn, Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (A’raf 7/201)
‘Basîr/basîret’; kuvvetli idrak, derin anlayış aklın üstünlüğü, işlerdeki kapalılıklara nüfuz edebilmedir. Bu da eşyanın hakikatini ve iç yüzünü tıpkı baş gözünün dış görünüşlerine bakarak eşyanın görüntülerini görmesi gibidir.[2]
Kavram olarak basîret; duyular üstü bir görmedir. Bu bir anlamda kalbin görmesi ya da kalbin bir şeyi idrak edip anlamasıdır.
Baştaki göz, fizik şartları hazır olduğu zaman (ışık, görme duyusu, boyut ve mesafe) cisimleri ve eşyayı görür. Kalp ise bu fizik şartlara bağlı görmenin ötesinde, eşyanın (şeylerin) ötesini anlayabilme, eşyanın arkasındaki hikmeti idrak edebilme yeteneğine sahiptir.
Kalp; aklın eşyanın hakikatini anlama, kavrama işlevini ifade eder.
Basîret, kalp gözüyle görebilme, işin iç yüzünü anlayabilme, bir şeyin aslını ve gerçeğini idrak edebilme ise manevi körlük veya basiretsizlik de bunun karşıtıdır.
Manevi körler, sadece kafa gözüyle görürler, ötesini göremezler. Gördükleri maddi cisimlerin ötesindeki anlam ve işlev üzerinde düşünmezler.
Basiret kuvvetli idraktır, derin anlayıştır. Aklın rüchaniyetidir. İşlerdeki kapalılıklara nüfuz edebilmedir. Eşyanın hakikatini ve iç yüzünü tıpkı baş gözünün dışarıdan bakarak görebilmedir.[3]
Kafa gözü maddî âlemdeki varlıkları, olayları, renkleri ve şekilleri gördüğü........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein