menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KOZMİK SİSTEMDE UYUMSUZLUK YOKTUR

11 2
07.03.2025

Allāh ilk âyette kendini melekûtun tek sâhibi ve her dilediğini yapmaya gücü yeten varlık olarak tanıtmıştı. İkinci âyette de insânın yaratılış amacına ölüm ve yaşam gerçeği noktasından yaklaşmış, yüceliğini ve bağışını dile getirmişti. Şimdi ise Mülk/3. âyette semâvâtın yapısını dile getiren Allāh, oluşturduğu sistemin kusursuz/muhteşem yapısına dikkatimizi çekmektedir: “Yedi göğü birbiriyle tam bir uyum içinde yaratan O, [ne yüce]dir. Rahmân’ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha [ona] çevir; hiç kusur görüyor musun?[1]

Semâ ve çoğulu semâvât[2], Allāh’ın Kur’ân’da sık sık bahsettiği ve yaratılış gerçeğine, mülkünün ve kudretinin yüceliğine delil getirdiği bir kavramdır. Kur’ân’da semâ kavramı üzerine çalışma yapanlar, bu kelimenin çok katmanlı anlamlar taşıdığına, farklı kullanım durumlarına, özelliklerine, kendine mahsus şartları bulunan bir âlem olduğuna, yer-gök ikilisinde denklemin ikinci ağır şıkkını oluşturduğuna ve Allāh’ın melekûtu içerisinde değişik rolleri bulunduğuna dikkat çekmişlerdir. Semâvâta gösterilen bu yoğun ilgi ve onunla ilgili anlatılan bütün bu olaylar, üstümüzde bir şeylerin bulunduğunu ve bazı varlıkların mevcut olduğunu bize göstermektedir. Bu varlıklar anlaşılıyor ki, ilâhî tasarrufun birer tecellîgâhı durumundadırlar.

Semâ” sözlük anlamıyla “üst taraf” demektir ve başka bir şey üzerine çadır gibi serilmiş herhangi bir şey için kullanılır. Bu nedenle, yer üzerinde kubbe gibi yükselen ve onun âdeta çatısını oluşturan görülebilir göklere “semâ” adı verilmiştir. Bu yönüyle semâ, görebildiğimiz kadarıyla içindeki gök cisimleriyle, iklim olaylarının geçtiği yapısıyla fizikî bir unsurdur. Ama bu maddî dış görüntüsünün ötesinde/yanında semâ, mânevî üstünlük ve yüceliğin bir simgesi olarak gaybî bir âlemin de adıdır. Kısaca semâ/semâvât kelimelerinin Kur’ân’daki kullanımıyla ilgili bilmemiz gereken en önemli şey, bu kavramın tek bir şekilde/anlamda kullanılmadığıdır. Peki, semânın hangi âyetlerde şehâdet âlemine ve hangi âyetlerde gaybî âleme işâret ettiğini nasıl anlayabiliriz? Kişisel düşüncemize göre âyet, içeriği itibariyle fizikî âlemin örneklerinden bahsediyorsa, bu âyette semâ kelimesi “tekil[3] olarak; fakat mânevî/uhrevî âlemin örneklerinden/varlıklarından bahsediyorsa “çoğul[4] olarak kullanılmaktadır.

Üzerinde durduğumuz âyette yer alan “semâvât” kelimesinin önüne getirilen “7/yedi” ifâdesine gelince, Arapça kullanımda bu kelimenin çoğu kez “birkaç/birçok” kelimesiyle eşanlamlı olduğu unutulmamalıdır. Tıpkı, “yetmiş” veya “yediyüz”ün de, genellikle, “çok” yahut “pek çok” anlamına geldiği gibi. “Her semâ, kendi altında bulunana nisbetle bir semâ’dır” şeklindeki dilbilimsel tanım ile birlikte ele alındığında, “yedi gök” ifâdesinin, kozmik sistemlerin çokluğunun bir işâreti olduğu daha iyi anlaşılır. Yine âyette geçen ve “birbiriyle tam bir uyum içinde” olarak çevrilen kelimenin Arapçası “tıbâk” kelimesidir ve bu ifâde “tabak” kelimesinin çoğuludur. Bu da çok katmanlı kozmik sistemlerin arasındaki âhenge, uyuma, dengeye, irtibata, çekime, düzene vurgu yapmaktadır.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra âyete bütün olarak baktığımızda mânâ olarak şunu anlıyoruz; Allāh, yaratıcılığının muhteşemliğine, kudret ve kuvvetinin yüceliğine dikkat çekmek için, gece ve gündüz, bizi bir örtü gibi kuşatan/örten üzerimizdeki semâya/gökyüzüne bakmamızı istiyor ve üstelik bunu varlığının en önemli delillerinden biri olarak gösteriyor. Sonra –özel âletlerle de olsa-, ancak belli bir kısmını görebileceğimiz semâ konusunda bizi bilgilendiriyor ve bu görünen yapının birbiriyle uyum içinde yedi katmanlı/tabakalı bir yönünün bulunduğunu ilâve ediyor. Aslında bu, kendini bir şey zanneden ve nefsini ilâhlaştırarak mülke ortak olmak isteyen insâna sınırlarını bildiren ve ona bu sonsuz ihtişam karşısında âcizliğini, zayıflığını, hiçliğini ve küçüklüğünü hatırlatan, Rahmân’ın varlık vermesiyle oluşmuş kusursuz bir örnektir. Zaten âyette geçen “tefâvüt” kelimesi “eğrilik, düzensizlik, çelişki, farklılık, aksaklık ve tutarsızlık” anlamına gelmekte ve bu da yaratılışın mükemmelliğini göstermektedir.

Bu ilk bakıştan sonra âyetin devâmında Allāh “semâvâta bir kez daha” bakmamızı istiyor ve bize “Hiç kusur görüyor musunuz?” sorusunu soruyor. Âyette geçen “fütûr” kelimesi sözlük anlamıyla “çatlaklar, tutarsızlık, delik, gevşek” anlamlarına gelmektedir. Şüphesiz Allāh’ın yaratışında bir tutarsızlık, bir çatlak görülemez ve kusur bulunamaz. Çünkü O, her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır.[5] Dikkat edilirse âyette semâvâta bakışı ifâde etmek için iki farklı kelime kullanılmıştır. Bunlardan ilki “mâ terâ” ifâdesidir ki “göremezsin” anlamında yüklemdir. İkincisi ise tekrar bakmamız istendiğinde kullanılan........

© Mir'at Haber