KALP ARINIRSA İBADET LEZZET VERİR; KALP KİRLİYSE İBADET KÜLFET OLUR
Hamd, varlığın sebebine, her şeyin mâbudu olan Rabb-i Kerîm’edir. Salât ü selâm, varlık nurunun mazharı, âlemlere rahmet olan Efendimiz Muhammed Mustafâ’ya, onun pak âline ve ashâb-ı güzinine olsun.
Ey gönül ehli kardeşim, bil ki:
Kalp, insanda Mevlâ’ya açılan en büyük kapıdır. Bu kapı doğru yola meyleder, selim hâle gelirse; o vakit kişi zahirde de bâtında da nurla yürür. Amelleri güzelleşir, huyu güzelleşir, kalbi huzur bulur. O huzur ki; lezzet verir, sevinç doğurur, neşe olur. O neşe ki; kul henüz dünyadayken cennetin kokusunu duyar, nurunu tadar, zevkini hisseder.
Lâkin kalp bozulmuşsa, içine gaflet sinmişse, oraya şeytan saray kurmuşsa… kişi o kalple ne huzur bulur ne de kurtuluşa erer. Kalbi hasta olanın âhirette nasibi az, azığı eksik olur.
Bilmiş ol ki:
Kalbin amelleri (İman, ihlâs, havf, recâ, tevekkül, şükür, sabır, rızâ…), uzuvların fiillerinden (Namaz, oruç, zekât, hac, kurban, sadaka…dan) evlâdır. Zira amel, niyetle kemâl bulur; niyet ise kalbin işidir. Allah katında amel ancak halîs niyetle kabul olunur. Kalpte riya varsa, kibir karışmışsa, kendini beğenme varsa; zahirde ne kadar ibadet edilse de, bâtında o amel yok hükmündedir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Nice oruç tutan vardır ki, açlıktan başka bir şey elde etmez; nice gece namazı kılan vardır ki, uykusuzluktan başka bir şey kazanamaz.”
Ey kalbine yönelmeyi unutan kardeşim!
Bilesin ki bu söz, bizlere kalbin hâlini gösterir. Amelin kıymeti kalpten gelir. Kalbi hasta olanın ibadeti zâhirde süslü olsa da, bâtında ölüdür.
Kalbin Korkusu, İmanın Diriliğidir
Mevlâ Teâlâ şöyle buyurur:
“Onlar, yaptıkları her iyiliği ve işledikleri her ameli, kalpleri her an Rablerine dönüyor olmanın korkusuyla ürpererek yaparlar.”
........
© Mir'at Haber
