İSLAM MEDENİYETİNİN AKLI VE KALBİ ÜZERİNE BİR TEFEKKÜR
Osmanlı Devleti, tarih sahnesinde yalnızca askerî ya da siyasî bir güç değil; ilimle hikmeti, akılla kalbi, maddeyle manayı bir arada yaşatabilmiş İslam medeniyetinin son büyük temsilcisiydi.
Zira Osmanlı, varlığını yalnızca toprağa değil, tevhid nizamına, yalnızca güce değil, adalet ahlâkına yaslamıştı.
Bu medeniyetin iki kutlu sütunu vardı:
Şeriatın aklını temsil eden medreseler ve irşadın kalbini temsil eden tekke ve dergâhlar.
Biri dinin zahirini korur, diğeri bâtınını ihya ederdi.
Biri “ilim”di, diğeri “irfan”; biri “nizam”, diğeri “nefsin tezkiyesi”ydi.
Medreseler, aklı vahyin rehberliğinde terbiye ederdi.
Orada akıl, vahye boyun eğmekle yükselir; fikir, imanla yoğrularak hakikate varırdı.
İrşad ocakları ise kalbi zikir, takvâ ve ihlâs ile diriltirdi.
Biri doğru düşünmeyi, diğeri doğru yaşamayı öğretirdi.
Biri ilmin emanetini taşır, diğeri imânın nurunu yaşatırdı.
Zira İslam medeniyetinde akıl, vahyin gölgesinde yürür;
kalp, irfânın feyziyle parlar.
Birinin gayesi marifet, diğerinin gayesi hikmettir.
Her ikisi birleştiğinde ortaya çıkan şey, tevhidin insanda tecellisidir.
“قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا”
“Nefsini arındıran gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (eş-Şems, 9)
İşte bu yüzden, ilim ve irfân, yalnız nasihat değil; nefsin terbiyesi, kalbin arınması, ruhun tekâmülüdür.
O kapılarda insan, nefsine karşı cihadı, kalbini zikirle diriltmeyi, ihlasla kemale ermeyi öğrenirdi.
Zira onların gayesi sadece öğüt vermek değil, vahyin insanı dönüştüren kudretini yaşatmaktı.
Zayıflayan Sütunlar, Bozulan Mizan
Ne zaman ki bu iki sütun zayıfladı, medeniyetin terazisi şaştı.
Akıl, vahyin nurundan kopup hevânın karanlığına sapınca;
kalp, irşadın nefesinden mahrum kalınca insanın fıtratıyla bağı koptu.
Artık akıl rehbersiz, kalp feyizsiz, insan hakikatsiz kaldı.
Vahiysiz akıl, hidayetten saptı, feyizsiz kalp, huzurdan koptu.
Sonra ilim hikmetsizleşti, amel ihlâssızlaştı, insan maneviyatsızlaştı.
Bilgi putlaştı, irfan yapmacık bir taklide dönüştü.
Böylece akıl yönünü, kalp özünü kaybetti.
Sonunda İslam medeniyetinin binası çöktü, ama asıl yıkılan insanın âhiretiydi.
Aklın ve Kalbin Yıkılışı
İslam medeniyetinin aklı çökerse marifet zayıflar; kalbi ölürse îmânın nuru söner.
Çünkü akıl, îmânın burhanıdır; kalp ise îmânın karargâhıdır.
Aklın görevi, vahyi anlamaktır; kalbin vazifesi, onu yakîn hâline........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein