BEKLENEN İNKILABIN RUHU VE MAYASI
Üstad Necip Fazıl’ın “İdeolocya Örgüsü”nde işaret ettiği “Beklenen İnkılap”, sadece bir yönetim biçimi değişikliği değil, kökü derinlerde bir ruh ve mana hamlesidir. Bugün, insanlığın içine düştüğü buhranlar, madde ile mana arasındaki kopukluğun, Batı’nın akıl merkezli fakat ruhsuz medeniyetinin bir sonucudur. Doğu ise, kendi özünü unutmuş, taklitçilik bataklığında kaybolmuş, asıl sesini duyuramaz hale gelmiştir.
Kanuni’den beri süregelen gerileme çizgisi, Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde yanlış yönlendirilmiş “ilerleme” hamleleriyle daha da derinleşti. Batı’nın sadece kabuğunu alıp özünü ıskalayan, ruhu ihmal eden bu girişimler, toplumu içten içe çürüttü. Bugün yaşadığımız kimlik bunalımı, inançsızlık, ahlaki çöküş ve manevi boşluk, işte bu kopuşun eseridir.
Peki beklenen inkılap nedir?
Üstad’a göre bu inkılap, “reformcu”ların, “nefsani tefsirciler”in, “ham yobaz”ların veya “sahte sofiler”in değil; “derin ve gerçek Müslüman”ın işidir. Özü itibarıyla İslam’ı, sadece bir din değil, bir hayat nizamı olarak kavrayan; şeriat, tasavvuf ve aklı bir ahenk içinde birleştiren; madde ile manayı, dünya ile ahireti dengeleyen bir anlayışın temsilcisidir o.
Batı’nın maddeye hükmeden fakat ruha yabancılaşan medeniyeti, bugün kendi içinde derin bir buhran yaşıyor. İşte o medeniyet ki,insanı, kâinatın sırrına eşref-i mahlûkat diye çıkmışken, bir yığın et ve kemik yığınına, hevâ ve hevesinin zebunu bir robot haline getirdi. Aklı putlaştırdı, kalbi mezara gömdü. Ruhu inkâr ederek, kendi celladına âşık bir mahkûm yarattı. Bu, nefsin tahtına oturduğu, ruhun zindana atıldığı bir medeniyetin kendi eliyle ördüğü celladın ipidir! Doğu ise, kendi medeniyet kodlarını unutmuş, Batı’nın taklitçisi olmuş, özüne yabancılaşmış durumda. Beklenen inkılap, işte bu ikilemi aşacak; Doğu’nun ruh kökünü, Batı’nın teknik imkânlarıyla buluşturacak; insanı yeniden........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein