HİCRET ETMEYEN MÜSLÜMANLAR İLE GAZZELİLERİN MUKAYESESİ
Sûrenin 75. ayetinde gördüğümüz üzere “müstaz’af” kelimesinin bir anlamı gerçekte güçsüz değilken kişinin veya bir topluluğun ya telkin veya baskı altında güçten düşmesi, güçsüzleştirilmesi veya kendini güçsüz algılamasıdır. Bu şekli psikolojik ruhsal çöküntüyü ifade eder. Ancak sahiden de güçsüz ve zayıf insanlar da vardır.
Bu durumda olan çaresiz, savunmasız topluluk, bir kurtarıcı beklemekte, gücü yetenlerden yardım talep etmektedir. Aynı surenin 97-99. Ayetleri “müstaz’afların hicretleri”nden, hatta “hicret etme vecibeleri”nden bahsetmektedir:
“97. Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerede idiniz?” onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.” derler. (Melekler de🙂 “Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?” derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o? 98. Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz’aflar olup hiçbir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka. 99. Umulur ki Allah bunları affeder. Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.” (4/Nisa, 97-99.)
İslam’ın ilk dönemlerinde bazı insanlar İslamiyet’i kabul ettikleri halde Müslümanlığı kabul etmeyen kabilelerde yaşıyorlardı. Buhari’de yer alan kayda göre bunlar hem müşriklerin sayısını arttırıyor, hem savaşta –özellikle Bedir’de- Müslümanların attığı oklarla ölüyorlardı. (Buhari, Tefsir, 4/19; Fiten, 12.) Öncelikle ayet onların durumuna işaret etmekte, bu tür insanların “kendi nefislerine zulmettiklerini, kendilerine haksızlık ettiklerini” belirtmektedir.
İslami hayat sosyal boyutludur. Cemaat hayatını gerektirir. İnsanlar sadece evlerinin dört duvarı arasında dini hayat yaşayamazlar, sosyal bir çevreye ihtiyaç hissederler. Bu da kişilerin kendileri gibi Müslümanların olduğu bir toplum hayatını gerektirir. Bu, çok zorsa, o zaman hiç değilse dinlerini baskı ve engelle karşılaşmadan yaşayabilecekleri özgür bir ortamı aramaları lazım.
Ayet, birinci derecede güç yetirebilecek durumda olanların kendileri gibi Müslümanlarla bir sosyal çevre kurmalarını, ikinci derecede eğer bu mümkün değilse dinlerini özgürce yaşayabilecekleri ve tebliğlerini serbestçe yapabilecekleri bir yer ve ortam arayıp bulmalarını emretmektedir. Allah’ın arzı geniştir, bir yerde imkânsız veya çok zor olan şey, başka bir yerde mümkün olabilir. Gücü yettiği halde buna yeltenmeyenler sorumludur, bundan dolayı sorguya çekilecektir. Hiç kimse güç yoksunluğu arkasına saklanıp sorumluluktan kurtulamaz. İnkârın ve günahın kurumsallaştığı yerde yaşamaya razı olmanın bazı riskleri var. İlki mesela insan çoluk çocuğunu İslami terbiye üzere yetiştiremez, diğeri kendi dini hayatını baskıdan dolayı özgürce yaşayamaz, hatta zaman içinde farkında olmaksızın inkâr ve münkeri kanıksar, tabii hayatın olağan akışı olarak kabul etmeye başlar. Bu yüzden gücü yettiği halde zayıflığını öne sürüp İslami hükümlerin uygulandığı Medine’ye hicret etmeyenler uyarılıp korkutulmuştur. Mekke’de kalanlar vahyin nimet ve bereketinden........
© Mir'at Haber
