Küresel sisteme tohumla direnmek
Yaşadığımız şehirlerde gün geçtikçe büyüyen beton yığınları, sadece gökyüzünü değil, insanın ruhunu da gölgeliyor. Asfaltla kaplanan topraklar, market raflarına hapsolmuş plastik gıdalar, hormonlarla büyütülmüş sebzeler, kimyasallarla şişirilmiş meyveler… Ve biz bu yapay cennetin ortasında, besleniyor muyuz yoksa yavaşça tükeniyor muyuz?
Modern kent yaşamı, bize “gelişmişlik” adı altında uzaklaştırıldığımız pek çok değerin kaybını da getirdi. Bunlardan biri de toprakla olan bağımız… Artık toprağın ne kokusunu biliyoruz ne de mevsimlik bir meyvenin gerçek tadını. Genetiği değiştirilmiş tohumlar, küresel şirketlerin kontrolünde bir gıda düzeni kurarken, insanlığın bin yıllık tarım geleneği her geçen gün biraz daha siliniyor. Tohumlar tekelleşiyor, çiftçi toprağında işçi oluyor, gıda ise bir silaha dönüşüyor.
İşte tam da bu noktada, “ata tohumu” sadece bir kavram değil, bir direniş biçimi olarak öne çıkıyor. Ata tohumu, geçmişten bugüne taşınan bir emanet; doğal olanın, yerli olanın, helal ve temiz olanın adı… Sürdürülebilir tarım ise sadece çevresel bir mesele değil, aynı zamanda insanlık onurunu, üretim ahlâkını ve Allah’ın yeryüzüne koyduğu ölçüyü gözeten bir yaklaşım.
Tam da bu nedenle Milli Gazete’nin her ay okurlarına ulaştırdığı Maaile dergisi, Mayıs sayısında bu önemli meseleyi kapağına taşıdı. “İklim bahane, sömürü şahane!” başlıklı dosya konumuzla, çevrecilik kisvesiyle yürütülen yeni küresel tahakküm biçimlerine dikkat çekerken küresel ısınma adı altında yerli halkın elinden suyunu, toprağını, ormanını alan sistemin iç yüzünü ortaya koyan........
© Milli Gazete
