menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölçü, Gazze’de olmak ve Gazze’yi sahiplenmektir! ‘’Kafir ve gaddarın’’ nefretini konuşmak değil bizim işimiz!

27 1
06.09.2025

“Ahirette, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa, Ayasofya’ya imam oldu dersin, onlar durumu anlar, dedim.” Diye biten ünlü fıkrayı çok insanımız bilir.

Küçük Ayasofya Camiinin önünden geçerken, bekleyen bir cenazenin namazını sarığı ve cübbesi dolayısıyla kıldırmaya zorlanan Bekri Mustafa’nın tabutu örtüsünü kaldırıp, mevtanın kulağına söylediğini itiraf ettiği bu cümlede insanımızın, liyakat ve ehliyet yoksunluğu ile devlet adamı kıtlığı diyeceğimiz kaht-ı ricali anlatması vardır.

Böyle bir fıkra ya da bu Bekri Mustafa fıkrası, niçin hâlâ ünlüdür ve neden gazete yazılarında çokça misal olmaktadır?

Anlatıldığı edebiyat parçalarında “Kelleci Murat” sıfatıyla da yazılan IV. Murat devrinin Bekri Mustafa’sına muadil, eşdeğer muhalif nüktecinin, mizahçının yetişmemesinden veya üretilmemesinden midir ol sebep yoksa?

IV. Murat devrini geride bırakan yöneticilerimizin olduğu yılları yaşadı bu ülke, tespitine yaklaşmak isteyenlerin Milli Şef İsmet Paşa zamanındaki bir yaşanmışlığı anlatmalarını hatırladık ve yazımıza buradan giriş yaptık.

Bizim hatırlama sebebimiz ise, Şaban Turhal yazarımızın, 03 Eylül 2025 tarihli ve “Sayın Hakan, Gazze’de yıkım sürerken buna başarı demek hangi vicdana sığar?” başlıklı yazısında, muhatabını vicdanlı kişi diye anlatmasıdır.

Yazarımız Şaban Turhal, Ahmet Hakan ve Abdulkadir Selvi’nin bizzat bulunduğu dört kişilik bir gazeteci ekibiyle konuşurken, Sayın Erdoğan’ın basın tarihi kayıtlarına geçmiş ünlü talimatını tekrarlayarak, geçerliliğini hâlâ koruduğunu vurgulamış.

“Vallahi Abdulkadir Bey, köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey gereğini yapıyor.”

Takdir edilen bir Ahmet Bey var.

Takdir edilen Ahmet Bey’i kayıtsız şartsız örnek alması istenen ve adı yeminle anılan Abdulkadir Bey ebadındaki, hacmindeki diğer gazeteciler de bu talimatın kapsama alanındadır.

Şaban Turhal’ın Gazze üzerinden gereğini yapan Ahmet Bey yazısına bahsettiğimiz İsmet Paşa’nın da içinde olduğu gazeteciler olayını ekleyeceğiz.

CHP’nin 14 Mayıs 1950 seçim yenilgisinin şokunu atamadığı o günlerde, partinin yayın organı Ulus Gazetesi’ni ziyaret eder, 27 yıl Türkiye’yi yönetmiş İsmet Paşa.

Ulus gazetecilerinde bir telaş. Seçim mağlubu İsmet Paşa’nın kime ne soracağı belli değil. Yönetim tedbir olarak çalışan herkesin parti üyesi olmasını ister. Hepimiz partiliyiz övüncüyle kurtulmak ihtimaline iki gazeteci katılmaz ve parti üyesi de olmazlar; gazeteci olmak tanımı onlarda farklı olduğundan.

İsmet Paşa gelir, hal hatır, hoş sohbet derken, tedbirinin düşünüldüğü o soruyu sorar: Arkadaşlarımız partimizin üyesi midir?

O iki gazeteci, “Biz değiliz” diye cevaplar İsmet Paşa’nın sorusunu. Herkesin merakı, yöneticilerde şimdi yandık dozuna geldiğinde, İsmet Paşa, “Basına verilen ders” diyeceğimiz cümlesini seslendirir.

“Ne güzel işte. İki arkadaşımız parti üyesi değil. Bizim hatalarımızı, eksiklerimizi yazabilir, bizi eleştirebilirler. Biz de onların ikazlarını, tenkitlerini dikkate........

© Milli Gazete