İçin için yanarken Çin’de kardeş peşinde, hem de Çin’de
Oy’un var oyun içinde
“İki ülkeye ısrarlara rağmen gitmedim. Birisi İsrail’dir, birisi de Komünist Çin’dir.”
TV5’in bir haber programında yayımlanan röportajını konu ettiğimiz Sayın Bülent Arınç’ın bu övünç vezinli cümlesiyle başlamak zorunda kaldık, bu haftanın yazısına da.
AKP kurucusu, AKP iktidarında Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı sıfatları olan ve gezdiği 34 ülkeyle ilgili anılarını topladığı kitabını TV5 ekranlarında tanıtan Sayın Bülent Arınç, “Uygur Türklerinden biri gelmişti, kitapta yerini göstermiştim” dediği sayfaya ne yazdığını da izah etmişti.
“Çin’e 6 defa davet edildim. Çin’de Doğu Türkistanlıların, Uygurların maruz kaldıkları cinayetlere karşı, ben gelmem dedim. Israr ettiler, ben gitmedim.”
İsrail ve Çin’in ısrarlı davetlerine icabet etmeme fedakarlığını, kitabını özellikle göstererek vurgulayan Sayın Arınç’ın, ziyaretçisi Uygur Türküne ispat çabası bir ayrıntıdır; konumuz bu değil.
“Doğu Türkistanlıların, Uygurların maruz kaldıkları cinayetlere karşı…”
Kurucusu, etkili, yetkili ve 34 ülke ziyaretçisi AKP’li Sayın Bülent Arınç’ın “Gelmem dedim ve gitmedim” fiillerine yüklediği başarı ya da iç huzuru duygusunu yoğun yaşaması da değil bizim üzüldüğümüz ve “Gençliğim Eyvah!” haykırışıyla yüreğimizi titrettiğimiz nokta.
Sosyal medyada Türklük gurur ve şuuruyla paylaşılan bir görüntü ve izahat twiti bizim ekranımıza da düştü: “AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları heyetiyle birlikte il gençlik kolları başkanımız, kardeş ülke Çin’e gerçekleştirdiği ziyarette bir dizi önemli temaslarda bulunuyor.”
Gençlik dizilmiş, temaslar dizi dizi;
Kardeş ülke dedikleri Çin’de, Çin’in içinde.
Türkistan Türklerindir
“Zeytinburnu istasyonunda indiniz mi hemen solunuzda bir bina vardır. Sarı, kirli renkli bir bina. Kapının üstünde asılı duran tabelâda şu satırlar var. ‘Göçmen misafirhanesi.’
Göçmen biraz da yersiz yurtsuz, garip ve korkulu bir hayatı hatırlatır insana. 2 No.lu Zeytinburnu Göçmen Misafirhanesinde hâlen 200’den fazla göçmen var. Hemen hepsi Türkistan’dan gelmiş.”
1956 yılında yayımlanan bir derginin röportajı böyle başlıyordu.
“1934 senelerinde komünistler ortaya çıktı. Mal, koyun, yılkı neyimiz varsa almağa, talan etmeğe başladılar. Ama baş eğip ses çıkarmıyorduk. Geçer bunlar diyorduk. Ama her geçen gün mezalim, korku biraz daha arttı, biraz daha çekilmez bir hal aldı.
1936 yılında 2 sene çile çektikten sonra arkadaşlar, tanıdıklar kafa-kafaya verdik. Öz vatanımız bize zindan olmuştu. Çoktuk, kalabalıktık ama cenk etmek için hazırladığımız yoktu, silâhlarımız yoktu. Tek çare kaçıp kurtulmaktı. Ama kaçıp kurtulmak kolay değildi, yüce dağlar, aşılmaz engeller vardı önümüzde.
Çin, kocaman bir toprak deniziydi, bir dağ taş deniziydi. En yakın yer Hindistan’dı. Ama oraya bile yok yoktu, ‘ata binen’ atlarla gitmemiz gerekiyordu. Elimizde kalan son malları, yılkıları bıraktık, alabildiğimiz şeyleri develere yükledik, kimimiz atlı, kimimiz yaya 8.000 kişi yola koyulduk. Çileli, korkunç bir yolculuk başlamıştı.”
Tibet, Himalayalar derken, 8.000 kişilik kafile Çin’den çıkıp Hindistan’a geldiği zaman 1.500 kişi kalmıştı.
- “Hepsini Komünistler mi öldürdü?”
- “Kimin at minende gomuniz vurup ayruk bıraktu”, diyor. Bu sözlerin manâsı şu: “Kimisini atla bizi takip eden Komünistler öldürdü.”
“Kimin ısıp ayruk düştüler. “ Isıp yani soğuktan şişerek ölenler de çokmuş. Şişerek ölenlerin çoğu çocuklar. Bir de nefes alamayarak boğulanlar çok olmuş. Bunlara belki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d