Neden spor yapmalı? (Gençlik, edebiyat ve hayata dair)
İspanyol yazar Manuel Vázquez Montalbán’ın futbol için kullandığı o ünlü ifade vardır: “Çağımızın laik dini.” Bu aşırı bir yorum gibi görünse de bazen aşırılıklar kullanılan dil ve kavramalar bunu doğrular gibi duruyor. Gerçekten de özellikle futbolun bugünkü kültürel ağırlığı, yalnızca sahada oynanan bir oyunu değil; milyonlarca insanın hafızasını, karakterini ve hayata bakışını biçimlendiren bir ritüeli ima eder. Fakat futbolun büyüleyici tarafı yalnızca taraftar coşkusu ya da tribün kültürü değildir. Futbol, büyük edebiyatçıların bile kayıtsız kalamadığı bir hayat sahnesi, bir karakter sınavıdır.
Albert Camus kalecilik yaptığı günleri hatırlarken, “Hayat hakkında ne biliyorsam hepsini futbola borçluyum” der. Bu abartılı bir cümle gibi durur, ama aslında değildir. Çünkü Camus’nün avluda top sürerken hissettiği “hayatın hükümdarıymış” olma duygusu, gençliğin güçlü bir metaforudur: İnsan, henüz dünyanın kendisine çizdiği sınırları fark etmemiştir; küçük bir oyun alanı bile sonsuz bir evren gibidir. Nabokov’un “yalnız kartal” dediği kaleci ise bir başka gençlik halinin sembolüdür: Sorumluluk. Takımın geri kalanı hata yaptığında gözler ona döner. Tıpkı hayatta olduğu gibi, bir anlık dalgınlık yenilgiyi getirebilir. Bu yüzden kalecilik cesaret ister; insanın yalnızlığıyla yüzleşmesini sağlar.
Pasolini, entelektüellere futbolu küçümseyen bakışlarından dolayı kızar. Ona göre futbolu anlamak için teorilere gerek yoktur; çocukken bir kere bile sokakta oynadıysan hayatın ritmini zaten sezmişsindir. Çünkü futbol, insanın yabancılaşmadan sıyrılıp en saf haliyle var olabildiği nadir alanlardan biridir. Çocukluk enerjisinin, gençlik tutkularının, hata yapma özgürlüğünün sahada somutlaştığı bir deneyimdir.
Tam da bu yüzden futbol, zaman........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein