menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Nasıl Selmanlaşılır?

22 0
19.08.2025

"Mescid-i Nebevi’de sahabelerden bir halka oluşmuş, halkanın yanında bir kişi de -sahabeden birisi de- mescidin direğine yaslanmış oturuyor. Halkada oturan sahabeler birbirlerine şöyle bir teklifte bulunuyorlar. Herkes hasebini ve nesebini, soyunu sopunu bize anlatsın.

Birisi tabii diyor, ene min temin, ben temin kabilesindeyim. İbnu fulan, ibnu fulan, ibnu fulan. Diğeri diyor ki, ene min evs, ibnu fulan, ibnu fulan, ibnu fulan. Bir başkası, enemin kureyş, eşrafun nas, min ibnu fulan, ibnu fulan, ibnu fulan. Direğe yaslanmış sahabe de Selman-ı Farisi. Ona dönüyorlar, diyorlar ki, ya Selman, ve ma hasebuke ve ma nesebuke. O da diyor ki, ene Selman ibnul islam. Ben de İslam'ın çocuğu Selman'ım.

Sonra gözü dolarak diyor ki:

- Ben dalaletteydim, Allah beni Resûlü Ekrem'le hidayete erdirdi.

- Ben çok fakirdim, Allah beni Resûlü Ekrem'le zenginleştirdi.

- Ben köleydim, Allah beni onunla özgürleştirdi.

Hâza hasebi ve nesebi. Benim hasebim, nesebim, soyum, sopum budur. Uzaktan Hazreti Ömer bu sahneye şahit oluyor. O da yaklaşıyor, diyor ki, benim de hasebimi, nesebimi öğrenmek istiyor musunuz? Evet diyorlar. Ene Ömer ibnul İslam, ehu Selmani ibnul İslam. Ben de İslam oğlu Ömer'im, İslam oğlu Selman'ın kardeşiyim diyor.

Zannediyorum eğer biz yeryüzünde iki milyara yaklaşan Müslümanlar olarak, biz İslam'ın çocuğu olmayı en büyük şeref olarak kabul ettiğimiz zaman, buna inandığımız zaman, buna iman ettiğimiz zaman, diğer bütün farklılıklarımızın hiçbirisini İslam ümmetine mensubiyetin, İslam ailesinin çocuğu olmanın önüne geçirmediğimiz zaman ve tabii ki o zaman selamı da inşa ederiz, emanı da inşa ederiz, o zaman vahdeti de kurarız ve o zaman bu vahdet içerisinde istikbale yürürüz.

Burada bize düşen en büyük vazife, İslam'ın çocuğu olduğumuzun şuurunda olarak ve diğer bütün aidiyetlerimizin farkında olarak ama onları asla İslam ümmetine mensubiyetinin önüne geçirmeden hareket etmektir."

“Ene Selman ibnu’l-İslâm”

(Ben İslam’ın çocuğu Selman’ım) Bu kıssa çok sarsıcı bir nitelik arz ediyor. Hele böylesi dağınık, paramparça olmuş bir zaman diliminde, izzetin yitimini en dipte hissettiğimiz bugünlerde bu kıssa adeta bir hatırlatıcı işlevi görüyor. Bazı sözler vardır, bir ömrü ve bir ümmeti ayakta tutar. Bazı duruşlar vardır, zamanın tortusunu siler, hakikatin özünü gösterir. Selman’ın mescitteki cevabı bence sadece kendi hayatına değil, bizim kim olduğumuza dair de bir terazidir. O terazi ki, soyla övünmenin, kavimle büyümenin, aidiyeti etniklikle ölçmenin ağırlığını taşımaz. Orada sadece hidayetin, özgürlüğün ve ruhsal zenginliğin adı vardır: İslam.

Bugün bu soruyu tekrar sormak zorundayız: Nasıl Selmanlaşılır? İslam bir kabile dini değildir. Kureyş’in içinden doğmuştur ama Kureyş’in hegemonyasını yıkmak üzere. Arap dilinde konuşmuştur ama Arapçılığı değil, evrensel hakikati taşımıştır. Her peygamber gibi Hz. Muhammed (S.A.S.) de kendi halkının içinden çıkmış, ama onların dar ölçülerini aşıp tüm insanlığa konuşmuştur. Zira hakikat, yerel dillerle zuhur etse de evrensel bir çağrıdır.

Selman’ın cevabında........

© Milli Gazete