Ağabey diyor ki; kalemin emin, yüreğin güçlü olsun
Aklı eren insanların yapması gereken en önemli iş, bilgi ve tecrübesiyle elde ettiğini milletiyle paylaşmaktır. Bunu yaparken de enaniyetten uzak durmalıdır ki, faydası olsun.
Nitekim Avnî der ki:
Erbâb-ı kalem terbiyet-âmûz-ı ümemdir
Âdâb-ı ümem mâhasal-ı feyz-i kalemdir.
Yani, bilge insanlar, halk topluluklarına sözleri, yazıları ve eserleriyle, fikri ve ahlaki terbiye verirler. Halk kütlelerinin edep ve terbiyesi, feyizli kalemlerin hayırlı bir mahsulüdür. Onun için aklı erenler bu anlayışla hareket etmeli, milletten teveccüh beklememelidir.
Zira bilginin, tecrübenin zekâtı da doğru olanı aktarmaktır. Yanlış olanı ayırmaktır. Böylece hak yerini bulur.
Ârifî Paşa (Ahmed) da der ki:
Etmez tarîk-i Hak’ta olan halka serfürû
Eğmez minâre kâmetini bâd eserse de.
Çünkü Hak yolunda olanlar, hiç kimseye minnet etmez ve boyun eğmezler. Böyle insanlar en şiddetli rüzgâr karşısında bile eğilmeyen minarelere benzerler. Yani dünyevi bazı makamlar için hiç kimsenin önünde diz çökmezler. Haksız açıklamalarda bulunmazlar. Onlar sadece doğru olanı dillendirmeye çalışırlar. Bunu da yaparken sadece ve sadece Rızâ-yı Bârî’yi düşünürler. Siyasi rant için yapmazlar, iltifat celbetmek için de uğraşmazlar.
Bu gibi insanlar her zaman ve her yerde dik dururlar. İkramlara sahip olmak için bel bükmezler. Hak sözü söylemekten çekinmezler. Onun için de aklı erenlerin yanında yer alırlar.........
© Milli Gazete
