Ağabey diyor ki; Hak’tan yana olalım / şerden uzak duralım
Bülbül eder ah-ü figan
Ortalığı kaplar duman
Hasret ile yanan bu can
Hak’tan geldi, Hakk’a gider
(Yunus Emre)
Ölümlü olan bir dünyada yaşıyoruz. Bir gün gelecek, öleceğiz. Çünkü; “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân/185) Bundan kurtuluş yoktur.
Onun için dünyevileşme adına doğru olanı terk edip yanlış yollara revan olmak, aklın alacağı iş midir? Zira doğru olan mukim, yanlış olan ise çürük tahtaya benzer. Çürük bir tahtaya basar basmaz düşersin, başın parçalanır, ayakların kırılır, perişan olursun.
Milletimiz yıllardan beri yol seçiminde yanıltılmaktadır. Beşeri olan sistemler arasında koşup durmaktadır. Bu gidişin sonucu iflastır.
Oysa fıtrat, doğru olanla yoğrulmuş, böylece vücut bulmuş, insan olmuştur. Bu özelliklerini maalesef iblise uyduğu için kaybetmiş, yanılgılara düşmüş, faydası olmayan işlerin peşine takılarak yorulmuştur.
İzzet Molla der ki:
Ne sabra çâre ne terk-i diyâra yer kaldı
Adem vilâyetine şunda bir sefer kaldı
Yani (yurdun) derdinden kaçacak bir yerim yok. Sabredecek gücüm de yok. Sonuçta gidilecek nihai yer, sadece kabir kaldı. Onun için Hak’ta sebat, selamet için farz-ı ayndır. Batıla sapılır, yanlış yollar terk edilmezse, sonucumuz felaket olur.
Niceleri geldi geçti, saltanat sürdü ama sonuçta öldü. Sultan Süleyman’a da kalmadı, çünkü hepimiz faniyiz. Nitekim: “…bu dünya hayatı sadece oyun ve oynaştan ibarettir.” (Ankebût/64) Onun için........
© Milli Gazete
