Fatih kitabevi Üsküdar'da
İnsan kendinden başlayarak ilişkide bulunduğu diğer insanın, içinde yaşadığı çevrenin, toplumun, dünyanın ve evrenin varlığına karşı duyduğu merak güdüsüyle sorgulamaya, araştırmaya başlamıştır. Sorgulaması, araştırması doğal olarak, kendisinin ve diğer varlıkların yaratılmalarının, oluşturulmalarının, meydana getirilmelerinin bir yaratıcısının olup olmadığını öncelikle bilmeyi, düşünmeyi kapsamıştır. Buna bağlı olarak insan duymasını, bilmesini, düşünmesini, yine öncelikle kendisine ve başkasına açıklamaya, aktarmaya ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyaç ve gereklilik içinde çeşitli araçlara, yollara, yöntemlere başvurmuştur. Kültür, uygarlık olarak tanımlanan bütünün oluşması, meydana gelmesi, etkili olması, yönlendirmesi gibi konular, aynı zamanda sorunlar, aslında insanın merakının, sorgulamasının, araştırmasının bir serüveni, sonucu, birikimi ve verimi olarak da değerlendirilebilir. İşte bütün bunların ifade edilmesi, dile getirilmesi, açıklanması ya sözle ya da yazıyla mümkün olabilmektedir. Sözle yazıyla gerçekleştirilen bu işlemler “sözlü kültür” ve “yazılı kültür” şeklinde bir yöntem ayrımına imkân vermiştir. Her iki ayrımın birbirinden farklı nitelikleri, imkânları, etkileri, olumlu ya da olumsuz doğurduğu sonuçları vardır. Birini diğerine üstün görmek, göreceli bir değerlendirme olabilir. Yerine ve zamanına, etki ve doğurduğu sonuçlara bakarak, birini diğerinin yerine koymak yanıltıcı olabilir. Çünkü sözlü kültürün sahip olduğu birtakım imkânları, yazılı kültüre........
© Milli Gazete
