Tevhid ve Yeryüzünün İmarı
İnsan, yeryüzünde Allah Teala’nın halifesidir. Yeryüzünü imar etmek, Allah Teala’nın istediği şekilde idaresini yürütmekle sorumlu tutulmuştur. Âyet-i kerîmede bu durum şöyle anlatılır: ‘’ Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli kıldı.’’[1] Yani insanoğlu yeryüzünde emanetçi kılınmıştır. Materyalist düşüncenin iddia ettiği gibi yeryüzünün efendisi falan değildir. Bütün mesele yeryüzünün insanın uhdesine tevdi edilmiş bir emanet olmasıdır. Zaten iman etmek ve emanet ehli olmak aynı kökten türeyen kelimelerdir. İmansızlara güven olmayacağı gün gibi aşikardır. 21. Yy’da ‘’bilim üretme’’ adı altında dünyayı getirdikleri yer de herkesin malumudur. Tekrar konuya dönecek olursak, yeryüzünün imar edilmesinin imandan sonra zikredilmesi ziyadesiyle dikkat çekicidir.
İmam Fahreddin Râzi (r.aleyh) bu âyetin tefsîrinde önemli bir noktaya dikkat çeker ve şöyle der: ‘’Bil ki yeryüzünün, insanlar için faydalı olacak bir imârı kabul edecek şekilde hazırlanmasında ve insanların buna kadir olmasında, Halik Teâlâ'nın varlığına büyük bir delil vardır. Bunun neticesi, Hak teâlâ'nın bir başka ayetindeki "O her mahluku ölçüyle yapıp sonra da hayat yolunu gösterendir"(A'lâ /3) buyruğunun ifâde ettiği hususa dayanır. Bu böyledir. Çünkü kendi zâtında uygun tasarruflara götürebilecek bir akıl ve kudret var iken, insanın sonradan yaratılmış olması, hakîm bir yaratıcının varlığına delalet eder. Yeryüzünün kulların menfaatlarına uygun ve maslahatlarına yarar bazı özelliklerle mevsûf oluşu da, Hakîm bir Yaratıcının varlığına delâlet eder.’’[2] Demek ki yeryüzünü imar etme konusu öncelikle akidevi olarak tevhidi işaretlemekte........
© Milli Gazete
visit website