İman ve Islah
İman etmek beraberinde birtakım sorumlulukları da getirir. Realitede karşılığı olmayan bir imanın, fert ve toplum hayatında iyi, güzel ve doğru olanın hakim kılınmasında etkisi olmayacağı malumdur. Modern dönemde müslümanların sürüklendiği krizlerin başında amelsiz iman tasavvuru gelmektedir. Kökleri mürcie akidesine dayanan bu tasavvur ehl-i sünnet akidesinin ‘’bid’at’’ olarak tanımladığı inanışlar arasındadır. İman, beraberinde salih amel işlemeyi, kötülüklerden sakınmayı getirdiği takdirde makbuldür.
Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle buyurur: ‘’ O halde kim iman edip hâlini ıslah ederse, artık onlara bir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.’’[1] Kendisine korkudan ve hüzünden yana eman verilen kimselerin ‘’İman edip, hâlini ıslah edenler’’ olması ziyadesiyle önemli bir noktadır. İman ve ıslah kavramlarının bir arada zikredilmesi dikkat çekicidir. Adeta fert ve toplum hayatında ıslah aksiyonu olmayan bir iman davasının dünya ve ahirette saadet getirmeyeceğine işaret edilmektedir. İslam’ın elinin, kolunun kesilip işlevsiz kılınmasını isteyenler de onun ‘’ıslah’’ yönünden daima korkmuşlar, ıslah edicilere düşmanlık etmişlerdir. Seyyid Kutub (r.aleyh) bu taifeden şu sözlerle bahsetmiştir: ‘’ Onlar Amerikancı İslam'ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren ama Müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına fetva vermeyen İslam'ı........
© Milli Gazete
visit website