Amerika, İslam aleminin neyi olur?
ABD, yıllarca kendisini “dünyanın jandarması” olarak saydı ve buna göre diğer ülkelerle ilişkiler geliştirmeye çalıştı. Üstüne vazife olan/olmayan her şeye karışabileceğini sandı, birçok ülkeyi kendi menfaatleri uğruna perişan etti, iç işlerine karışma hakkını kendinde görebildi, “our boys did it” (bizim çocuklar başardı) şeklinde formüle edilen bir acullukla birçok ülkede darbeler yaptı veya yapılmasına yardımcı oldu.
Köksüz bir devlet olması hasebiyle olsa gerek, diğer küresel güçlere nazaran hep daha bir patavatsız, diplomasi yerine güç gösterilerini, nezaket yerini Amerikan soytarılığını koydu ve bunu da “Amerikan tarzı” diye yutturmaya kalktı. Elbette ki, küresel egemenlerin tabiri caizse “yumuşak” veya “sert” yüzlü olmaları, onların sömürgeci ve zalim karakterini hafifletmez ama ABD her zaman için bir olmamışlık ve güç meselesini hazmedememişlik içinde bulundu.
Trump ile birlikte ise bu hal resmen tavan yaptı. ABD’nin, Sovyetler’in yıkılmasıyla beraber dünya kamuoyunda “tek süper güç” olarak kalması ve bununla beraber yaşanan güç zehirlenmesi bile, değişen dünya konjonktürüyle birlikte “tek tabanca” olmasına rağmen yaşadığı güç ve zemin kaybını önleyemedi. Trump’ın, tam da bu erimeye nazire yaparak sloganlaştırdığı “MAGA (Make America Great Again)”, yani bir nevi “yeniden Büyük Amerika” ifadesi de bu duruma bir tepkiydi.
Kendilerini dünyanın geri kalanından ayrı ve ayrıcalıklı gören Amerikan toplumunun bir yansıması olarak, Amerikalı siyasetçiler de “dünyanın kovboyu” gibi davranmayı sürdürdüler. Görüyoruz ki, son........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d