Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (77)
Mehmed Âkif, bir “halâsk̃âr”a mı bel bağlamıştı?
Yukarıda Kandemir’in Mehmed Âkif’le (sahîh) mülâkatını okurken, yapılan İstiklâl Mücâdelesini de, nihâyetinde elde edilen askerî zaferi de hep Milletimizin tamâmına ve “Peygamber Ocağı” Ordumuza atfettiğini, hiçbir şahsın ismini telaffuz etmediğini gördük. Bu, onun, hayâtının hangi safhasında olursa olsun, vücûd verdiği manzûm veyâ mensûr bütün eserlerine hâkim olan umûmî çizgidir. O, şiirleri veyâ vaazları vâsıtasıyle, mütemâdiyen Müslümanların tamâmını (milliyet farkı gözetmeksizin Müslümanların tamâmını) uyandırmıya, şuûrlandırmıya ve birlik içinde topyekûn mücâdele etmiye, büyük vâhidler hâlinde, teşkîlâtlı, inzibâtlı çalışmıya teşvîk̆ etmiştir. Onun nazarında, zilletten kurtuluş ve medeniyet yolunda ilerleme de ancak bu sûretle mümkün olacaktır; yoksa, “fevkalâde askerî ve sâir kâbiliyetleri” olan muayyen bir şahıs veyâ birkaç şahsın mârifetiyle değil! (Ki, çok kerre “kerâmetleri kendilerinden menkûl̃” bu şahsıyetlerin “fevkalâde kâbiliyetleri, dehâları, emsâlsiz muvaffak̆iyetleri” ancak afyonlayıcı bir propagandanın aldatmacalarıdır…)
Duâ ve tevekkülün hak̆îk̆î mâhiyeti
Şu husûsa da çok dikkat etmek lâzımdır ki Dirâyetci Müslümanlığın en hâs bir temsîlcisi olan Mehmed Âkif’te, duâ, derhâl İlâhî yardımı celbeden, dilenen şeyin gerçekleşmesini sağlıyan -âdetâ- bir sihirli formül değildir. Duâ, bir işi başarmak için, gönülden Kâinâtın Rabb’ine yönelerek, O’na olan Îmânından kuvvet alarak, bu sûretle O’nun Rızâsını kazanacağını ümîd ederek canla başla çalışma, gayret gösterme fermânıdır, bu inanc ve azmin ifâdesidir. Hâlbuki Müslümanların büyük ekseriyeti, sâdece duâ etmekle, o “duânın kuvvetiyle” dileklerinin tahakkuk edeceğini, kendisinin, Sünnetullâh’a uygun şekilde, esbâba tevessül ederek, azimle, canla başla gayret etmesine lüzûm olmadığını zannetmektedir. Rahmetli, Fâtih Kürsüsünde isimli Yedinci Safahât’ında, Müslümanların bu hâlini şiddetle hicveder ve hakîkî “tevekkül”ün (dolayısıyle “duâ”nın) ne olduğunu îzâh eder:
“Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!”
“ ‘Çalış!’ dedikce Şerîat, çalışmadın, durdun; / Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun! / Sonunda bir de ‘tevekkül’ sokuşturup araya, / Zavallı Dîni çevirdin onunla maskaraya! / Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden, / Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken! [“Ecîr-i hâsın”:........
© Milat
