menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (66)

11 0
18.06.2025

“Artık yeter! Bu adamlar vicdânımıza, dînimize, ve mukaddesâtımıza dil uzatmasınlar!”

“…Asıl irtica, bizi, beş bin yıl evvelki güneş dinine, İsa’nın havarilerinin safsatalarına götürmek isteyenlerdir.

“Arkadaşlar; kendi her türlü menfaatini dinsizlikte arayanların ne karakuyuları, ne de gayya kuyuları, hür fikirleri tehdit ile hadisatın seyrini değiştiremez [değiştirebilir]. Her zaman ve her yerde vicdanımızın sesini yükselteceğiz; hülâsa, Devlet varsa, Hükûmet varsa, mahkemelerimiz ve ordularımız varsa ne irtica, ne de gayyâ kuyusu vardır. […]

“…Artık yeter, bu adamlar vicdanımıza, dinimize, ve mukaddesatımıza dil uzatmasınlar. Biz, aziz vatanımızın ve kahraman milletimizin geleceğini garanti etmek için, yeni nesle mutlaka din ahlâkının, din terbiyesinin verilmesiyle doğru yolu göstermiş olacağız.

“Bin senedenberi kıt’alarda at oynatan bu milletin kalbinden, vicdanından Allah’ını çıkarmağa çalışırsanız, millî duygu ve inanı ile de ne şehadete sevk ve ne de gaziliği kazandırabilirsiniz (Gürültüler, öyle şey yok sesleri). Ben, düşüncelerimi söylüyorum, sizlere hürmetim vardır (Gürültüler).

“Bekir Kaleli (Gaziantep Milletvekili) – Muhatabınız kimdir?

“Dr. Emin Karpuzoğlu (devamla) – Muhatabım siz değilsiniz; mevhum bir şahıstır, size karşı bir şey söylemiyorum. Hariçten dinlediklerime cevap veriyorum.” (CHP Yedinci Kurultay Tutanağı, Ankara, 1948, ss. 453-454)

“Zındık Şâir”e göre, ne “Güneş-Dil” hurâfesi, ne de onu uyduran “Mâbûd”u tenkîd edilebilir

“…Bir zatın güneş-müneş diye, güneş birdir diye birşeyler karıştırarak Atatürk’ümüzü ima ettiğini zan değil vehmedersek bile tuğyan ederiz (Bravo sesleri, alkışlar). Böyle bir kimse yoktur. Eğer varsa kurtardığı vatan toprağının üzerinde kurduğu inkılâpçı kurumun tavanı altında kim öyle bir imada bulunursa, softa zihniyetiyle söyliyeyim; çarpılır, dili tutulur. Böyle bir kimse tasavvur edilemez. Karşılarına mevhum muhatap aldığını söyleyene, mevhum mütekelli olarak biz de bu kadarcık cevap vermiş olalım.” (CHP Yedinci Kurultay Tutanağı, Ankara, 1948, ss. 463)

Hz. Meryem’e –hâşâ- fâhişelik ve Hz. Îsâ’ya –hâşâ- veled-i zinâlık isnâdını hoş görecek derecede sapıtmış bir “Ataputçu”

Bütün süflî hayâtının en büyük, en affedilmez lekelerinden biri de, kendisi gibi bâzı Zındıklara uyarak, “nâmûsunu muhkem bir kale gibi muhâfaza eden İmrân kızı Meryem” Vâlidemizin (Tahrîm -66-: 12) iffetini alaya almasıdır!

“İliklerine kadar Kemalist olduğunu” ik̆râr eden Behçet Kemal, CHP’nin Yedinci Kurultayı’ndaki aynı mütecâviz konuşmasında, tahammül haddini iyice aşmış, –hâşâ, sümme hâşâ- Türk halkının; Hz. Meryem Vâlidemize fâhişelik ve Îsâ Nebî’ye (A.S.) veled-i zinâlık isnâd ederek onlarla alay eden g̃ûyâ “halk şâirleri”ne müsâmaha gösterdiğini iddiâ ve bunu, örnek bir taassubsuzluk anlayışı olarak takdîm etmişti:

“…Halkımız mutaassıp değildir. Taassup, şehirlerin Sünnî ve Hanefî mahdut kalabalıklarında varsa vardır. Biz şehirlerde Meryem’e, Hazret-i........

© Milat