Edebiyat Bölümlerini Öldürdünüz
Edebiyat zihnin grameridir. Edebiyatla buluşmayan hiçbir dil gerçek amacına ulaşamaz. Edebiyatı olmayan dillerin zamana yenilmesinin sebebi budur. Edebiyatsız dil gövdesiz iskelete benzer. Bir yapısı, biçimi vardır ama her tarafından kuruluk akar. Ten nasıl iskelete anlam veriyor, onda estetik duruşu parlatıyorsa edebi oluş da dile estetik görünüm ekler, derinlik yaratır, onu bir amaca teksif eder. Hiç kuşkusuz, edebiyat ile dil arasındaki ilişki matematik ile sayılar, ruh ile beden arasındaki ilişkinin tıpatıp aynısıdır. Edebiyatını yitirmiş dil, bu yüzden, istikametini yitirmiş varoluş demektir. Bütün bunların farkında olduğu için kadim medeniyetlerden başlayarak bütün imparatorluk ve devletler dili edebiyatla buluşturmuş, buluşturanları gözetmiş, onlara hak ettiği değeri vermekten asla geri durmamıştır. Kendisine değer verilen edebiyat da kelimelerin altın ışığıyla yazıldığı dönemin ruhunu geleceğe taşımış, sahip olduğu medeniyetin köklerini biteviye yeşertmiş, tarihsel köklerin öz suyunu dallara taşıyarak kültür meyvesini bir nesilden ötekine aktarıp durmuştur.
Modern devlet oluşumları bunun farkında olmalı ki her türden kurumsal yapılaşmanın merkezine edebiyatı yerleştirmiştir. İtalyan rönesansını Dante Alighieri’den, İspanyol kültürünü Cervantes’ten, İngiliz aydınlanmasını Shakespeare’den, Fransız devrimini Voltaire’den, Diderot’dan ayrı düşünmek mümkün müdür? Veya Türkiye’nin Tanzimat sürecini dönemin edebiyatçılarından ayırınca geriye ne kalır? Şinasi’siz, Ziya Paşa’sız, Namık Kemal’siz bir Tanzimat düşünülebilir mi? Yakup Kadri’siz, Halide Edip’siz, Reşat Nuri’siz, Ziya Gökalp’siz bir Cumhuriyet akledilebilir mi? Bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Edebiyat siyasetin de sosyolojinin de........
© Milat
