Yorgun atlar
Her sabah uyanıyor, dünyamızın penceresinden dışarı bakıyoruz. Görmeye çalıştığımız tek şey, neşeli bir yüz, bir avuç huzur, bir tutam gökyüzü... Bu beklenti bizi geceleri uyutuyor, bu beklenti bizi sabahları uyandırıyor, bu beklenti bizi hayata tutunduruyor. Sabahlarımızı; kara, karanlık düşleri telafi etmenin, unutturmanın vesilesi kılmak istiyoruz. Bizi hayatta tutan, hayata bağlayan sadece bu. Yazık ki pencereyi ne vakit açsak, oradan içeri güzel manzalar, taze oksijen, temiz bir gökyüzü yerine delik deşik edilmiş bir dünya, ırzına geçilmiş bir insanlık, kirletilmiş bir hava ve paramparça bir gökyüzü bekliyor bizi. Artık korku düşleri görmeye gerek yok. Korkunun tam ortasında, karanlık düşlerin parçası olarak bakıyoruz hayata. Korkunun, erdemin omurgasını kırdığı; zorbalığın insanca bir hayatı; kabalığın inceliği yok ettiği bir dünyada yaşıyoruz dostlarım. Ve bu sabahlar, o sabahlara hiç benzemiyor. Tepelenmedik tek bir çimeni, kirletilmedik tek bir bulutu, zehirlenmedik bir damla suyu, incitilmemiş tek bir duygusu, dalga geçilmemiş tek bir değeri, üzerine basılmamış tek bir onuru kalmamış bir hayatın tanığıyız hepimiz. Yeryüzü ne kadar yeşertmeye çalışırsa çalışsın yukarıdakiler, bizler o yeşertiyi bulunduğu yere kilitlemenin, oradan çıkacak filizin üstüne beton dökmenin bin türlü yolunu buluyoruz. Hayır, dışarıda gezen, bizi ayartmaya çalışan, bizi ve dünyayı yoldan çıkarmayı iş edinmiş bir şeytan yok. Şeytan burada, içimizde, birinden ötekine geçen duygularımızın tam ortasında, düşüncelerimizin vardığı yerde. Fillerin çimenleri ezmesini........
© Milat
visit website