Hafız Esed ve Mustafa Kemal: Teslimiyetçi Stratejiler, Küreselci Ödüller
Tarihte yalnızca kahramanlıklar ve zaferler değil aynı zamanda ihanetler veya bilinçli teslimiyetler de yer alır. Bazı liderler bulundukları kritik dönemeçlerde milletlerinin geleceklerini şekillendirirken kimileri de küresel güçlerin desteğiyle onlara alan açan politikaları hayata geçirerek kendi kişisel iktidarlarını sağlamlaştırmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı Devleti’nin son döneminde Ortadoğu’daki askeri manevraları ve Hafız Esad’ın 1967’de İsrail’e Golan Tepeleri’ni savaşsız teslim etmesi farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda yaşanmış ancak aynı mantık örgüsü içinde gelişmiş iki olay olarak tarihe geçmiştir.
Her iki durumda da benzer bir teslimiyet mekanizması işlemekte ve liderler, kaybedilmiş topraklara karşılık adeta bir ödül olarak devlet başkanlığına yükselmektedir. Peki, bu iki kritik dönemde yaşananlar gerçekten stratejik zorunluluk muydu, yoksa bilinçli olarak küresel güçlerin bir tasarrufu mu?
I. MUSTAFA KEMAL'İN ORTADOĞU'DAN GERİ ÇEKİLME SÜRECİ VE SONUÇLARI
1. Osmanlı’nın Güney Cephesi ve Mustafa Kemal’in Rolü
1917 ve 1918 yılları Osmanlı Devleti’nin Filistin, Suriye ve Irak gibi bölgelerde büyük bir çözülmeye girdiği yıllardı. Bu süreçte İngilizler Sykes-Picot Anlaşması doğrultusunda bölgeyi Fransızlarla paylaşmak üzere ilerlemekteydi. Mustafa Kemal, 1918’de Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atandığında Osmanlı kuvvetleri hâlâ direnç gösterebilecek bir konumdaydı. Ancak o, askeri bir direniş hattı kurmak yerine kademeli ve geniş çaplı bir geri çekilme stratejisi izledi. Hatta Halep çevresinde yaşananları da düşündüğümüzde buna geri çekilme dahi diyemeyiz.
2. Teslimiyetçi Politikalar ve Sonuçları
Bu geri çekilmenin salt askeri bir zorunluluktan mı, yoksa siyasi bir stratejiden mi kaynaklandığı sorusu tarihin en büyük muammalarından biridir. Acaba Mustafa Kemal Şam’ı, Halep’i, Kudüs’ü teslim ederek küresel güçlerle uyumlu........
© Milat
