menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üç ayna tek suret

48 0
28.09.2025

Bir hekimin hastasını anlamak için sadece anlattıklarına değil, stetoskopuyla duyduğu kalp atışına güvenmesi gibi, bir milletin ruh sağlığını anlamak için de, siyasi manşetlere değil, sanatının ritmine kulak vermek gerekir. Manşetler, dilin söylediği geçici şikayetlerdir; sanat ise ruhun dile getiremediği o derin ve hakiki ritimdir. Bugünlerde Türkiye’nin kalbinden üç farklı tını yükseliyor: Mitolojik bir romanın epik vuruşu, vicdani bir filmin telaşlı mırıltısı ve tasavvufi bir ağıtın kederli yankısı. Manaları mest eden yazar İskender Pala’nın “Azdahak”ı, sessizliğin ödüllü yönetmeni Semih Kaplanoğlu’nun “Bağlılık Hasan”ı ve mistik melodilerin üstadı Mercan Dede’nin "Ab-ı Çeşm"i... Bu üç tını birleştiğinde, ruhumuzun ortak ritmi bize hangi teşhisi koyuyor?

Kalbimizdeki bu ritmin ilk ve en görkemli vuruşu, İskender Pala’nın “Azdahak” romanıyla geliyor. Bu, bizim epik korkumuzun sesi. Tarihin derinliklerinden gelen, yedi başlı bir ejderha misali saf, büyük ve ezici bir kötülük. Bu romana gösterilen ilgi, bizim dışımızdaki, tarif edebildiğimiz, karşısına bir kahramanla çıkabileceğimiz büyük bir "düşman"a olan ihtiyacımızı gösteriyor. Bu vuruş bize, hepimizin o canavarla savaşacak bir kurtarıcıyı, düzeni yeniden kuracak o kahramanı beklediğini söylüyor.

“Pazar sabahı ne sanatı, ne mitolojisi kardeşim?” Belki de aklından bu geçiyor, haklısın. Birazdan pazar kahvaltısı bitecek ve........

© Milat