menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kardelen inadı hercai sitemi

28 0
31.08.2025

Kışın en amansız vaktinde, her şey donmuş ve susmuşken, bembeyaz örtüyü bir haykırış gibi delen o incecik tomurcuk, kardelendir. Onun varlık sebebi, baharı beklemek değil, zorluğun tam kalbinden kendi baharını inşa etmektir. O, karın içinde saklı bir ‘vazgeçmeme’ yeminidir. Hercai menekşe ise başka bir tabiatın sesini dinler. Adındaki ‘hercailik’ bir vefasızlık değil, anı kollayan bir bilgeliktir belki de. O, kendini bütünüyle açmak için güneşin tembel sıcaklığını, zamanın ‘gel’ diyen fısıltısını bekler.

İşte o eski masal, bu iki tabiatın trajik ayrılığını anlatır: Biri, “zaman ne derse desin, ben buradayım” diye haykırır. Diğeri, “zaman ne fısıldarsa, ben oradayım” diye cevap verir. Kardelen, verilen söze güvenip ayazla tek başına dövüşürken; hercai, kendi tabiatına yenik düşerek dövüşün bitmesini beklemiştir. Bu yüzden birinin inadı hayata, diğerinin mahcubiyeti ise kendine dönüktür.

Bu eski masalın ruhu ne zaman aklıma düşse, yaşadığımız devrin ağır yükü, o bıktırıcı sorusu ruhumda yankılanır. Eski bir dost meclisinde, hayatların kariyer basamakları ve metrekareler üzerinden birer Excel tablosu gibi karşılaştırıldığı o tuhaf anlardan birinde veya bir akrabanın iyi niyetli merakında usulca ortaya bırakılan o üç kelimelik sorgu: Neden orası?

"Orası" dedikleri yer, burasıdır elbette. İstanbul’un kartpostallardan taşan, vitrinlere sığdırılan yüzü değil; vapurların yorgun bir selamla iskeleye yanaştığı, kedilerin tarihi cumbalarda küçük, miskin paşalar gibi hüküm sürdüğü, şehrin kendi gürültüsünden yorulup sığındığı o eski semtlerden biri. Eğer yaşadığım yerin adını Boğaz’a nazır bir rezidans, yeni kurulmuş pırıltılı bir ‘bilmem ne konağı’ olarak söyleseydim, kimsenin tek bir an bile duraksamayacağından eminim. O isimler, kendi hikayesini kendi taşır, kendi varlığını kendi meşrulaştırırdı. "Ah," derlerdi, "ne güzel."........

© Milat