menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kader senfonisi ve ruhunu unutan orkestra

21 0
19.09.2025

Konser için hazırlanmış eski bir tiyatro sahnesi düşünün. Havayı, ağır, kadifemsi bir toz kokusu doldurur; yıllanmış gül ağından dekorasyonlar ve terk edilmiş nice oyunun hatırasının sinmiş olduğu o dokunaklı rayiha... Sahneye vuran loş ve sarı ışık huzmeleri, bu toz zerrelerini havada asılı kalmış notalar gibi bir anlığına parlatır. Oysa bu sahne, artık sadece nostaljik bir hatıradan ibaret. Bir zamanlar o kürsüde duran bilge şefin yeri, ellerinde baton yerine tablet tutan ve partisyonu rakamlarla tanzim eden yeni efendilere bıraktı. Artık o büyük kompozisyon, ruhların buluştuğu ortak bir duyuş için değil, en verimli, en hatasız ve en öngörülebilir şekilde icra edilmesi gereken bir performans için besteleniyor.

Asıl mesele, perdenin tam da burada aralanmasıyla başlar. Hakikatin yalın hâliyle değil, bize sunulan ve algılarımızla dokuduğumuz bir “görünüş” dünyasında var oluruz. Bu dünya, etrafımızı saran ve adına hayat dediğimiz devasa bir “epistemik orkestra”dır. İnançlarımız, doğrularımız ve korkularımız ise bu büyük armonin farklı enstrümanlarından çıkan seslerdir. O sahnede kendi melodimizi çaldığımızı zannederken, aslında farkında olmadan önümüze konulmuş bir notayı takip ederiz. Modern zamanların ruh mühendisleri bu partisyonu yazmakla kalmaz. Aynı zamanda, her bir enstrümanın en zayıf anını ve en tereddütlü notasını hesaplayarak, orkestrayı mutlak bir uyum........

© Milat