Franchise ülke veya ekol ülke tercih bizim
Türk e-sporunun bir kurucu anısı, parlak kağıtlara değil, internet kafelerin eskimiş mousepadlerine yazılmış bir doğum şahadetnamesi vardır. Her şeyin başladığı yer, klavye seslerinin birbirine karıştığı o yarı aydınlık mekânlardır. 90'ların sonunda Ultima Online, Red Alert, Warcraft, Age of Empires veya FIFA 94 gibi oyunlar, sadece birer eğlence değil, aynı zamanda ham ve filtresiz bir rekabet içgüdüsünün sınandığı ilk arenalardı. O mekânlar, bir neslin romantik sığınaklarından ziyade, kısıtlı harçlıklarla satın alınan zaman dilimlerinde kendini ve sınırlarını sınadığı ilk atölyelerdi. O günlerde kimse milyon dolarlık endüstrileri hayal etmiyordu; tek gerçek, yandaki masadaki rakibi alt etmenin verdiği o hesapsız, stratejik hazdı. İşte bugünkü kimlik arayışının temelindeki o çekirdek ruh, tasarlanmış bir sistemin değil, bu zorunlulukların ve bu sahiciliğin bir ürünüdür.
Bugün ise o internet kafelerde filizlenen potansiyel, göz kamaştırıcı bir gerçekliğe evrildi. E-spor, artık bodrum katlarının loşluğundan çıkıp küresel bir endüstrinin en parlak aktörlerinden birine dönüştü. Türkiye, bu dönüşümün sadece bir izleyicisi değil, potansiyeli en yüksek oyuncularından biri. Ancak bu baş döndürücü büyüme, beraberinde kadim bir soruyu da getiriyor: Biz bu küresel sahneye kendi hüviyetimizle mi çıkacağız, yoksa başarılı suretlerin solgun bir kopyası mı olacağız? Bu soru, sektörün geleceğini tayin edecek bir kilit taşıdır; çünkü küresel e-spor ekosisteminde artık sadece "iyi oyuncu yetiştirmek" yetmiyor; kendi anlatısını, kendi sistemini, kendi menkıbesini inşa edebilenler ayakta kalıyor. Bu, bir strateji tercihinden çok, bir varoluş meselesidir.
Pragmatizmin o baştan çıkarıcı siren sesi, kulağımıza şöyle seslenebilir: "Tekerleği yeniden icat etmeye ne lüzum........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon