menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Detaylandırmak yok etmektir

29 0
23.10.2025

"Ben kimim?" sorusu, insanlık tarihinin en kadim, belki de en yorucu sorusudur. Ancak günümüzde bu soruya verilen cevaplar, genellikle öznenin kendisinden değil, çevresindeki yankılardan oluşuyor. Kendi benliğinin sınırlarını çizmekte zorlanan insan, bu boşluğu doldurmak için bir savunma mekanizmasına sarılır: Ötekinin örneklerini tekrar etmek.

İfade dilimizdeki o tanıdık kalıpları düşünün: "Ahmet şöyle yapardı," "Falanca profesörün fikri buydu," "Şunun şöyle bir tezi vardı." Bu cümleler, bir fikir alışverişinden çok, kişisel varoluşsal bir sığınağın duvarlarıdır. Kendi sorumluluğumuzu üstlenmek yerine, onu bir başkasının cübbesinin altına saklarız. Mesela bir toplantıda fikrini söylemek yerine "Geçen Doç. Dr. Mehmet bunu tartışmıştık, o da benzer bir şey demişti" diyen kişiyi hatırlayın. Ya da sosyal medyada kendi gözlemiyle başlayacağına "Einstein'ın dediği gibi..." diye devam eden yazıyı. Bu, kendi benliğimizi inşa etme serüvenindeki aksak işleyişin ta kendisidir. Biz, sürekli olarak bir 'yedek kişilik' kullanarak yaşarız.

Şimdi işte burada, yazının başlığındaki paradoks bütün çıplaklığıyla kendini gösterir: Detaylandırmak yok etmektir. Kendi özgün fikrimizi, bir başkasının detaylı ve otoriter teziyle "güçlendirmeye" çalıştığımız her an, aslında o özgün fikri yok ederiz. Çünkü Ahmet'in fikri benim fikrimin üzerine çıktığında, benim 'oluş' halim Ahmet'in 'olmuş' hali karşısında erir. Daha net söyleyeyim: Siz bir gün uyanırsınız ve dünyanın döndüğünü hissedersiniz. Sonra "Ah, Herakleitos'un dediği panta rhei tam da bu olmalı" dersiniz. İşte o an, sizin özgün deneyiminiz ölmüştür. Artık Herakleitos'un deneyimini yaşıyorsunuzdur. Bu, uzun vadede........

© Milat