menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yener Orkunoğlu yazdı: Yöneticilerin, aydınların yetersizliği ve “diplomalı gericilik”

20 1
18.10.2025

“250 Yıldır Neden Bocalıyoruz” başlıklı yazımda Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye’nin geri kalmasının üç temel nedeni üzerinde durmuştum:

Ayrıca Niyazi Berkes’in görüşlerine dayanarak, gericiliğin üç biçiminden (toplumsal sınıflara dayalı gericilik, diplomalı/tahsilli gericilik ve cehalet) söz etmiştim.

Bu yazıda, Türkiye’nin geri kalmasının önemli nedenlerinden biri olan aydınların yetersizliği ve gericiliğin en sinsi ve en tehlikeli biçimi olan tahsilli (diplomalı) gericilik konusunu kısaca ele alacağım. Gerici olan veya gericiliği yayan sıradan halk değil. Fabrikadaki işçiyi, mağazalarda çalışanları veya mahalle bakkalındaki Mehmet Amca’yı gerici düşüncelerle etkilemeye çalışanlar, enformasyon çağında etkin olan diplomalı entellerdir.

Osmanlı aydınlarının yetersizliğine dikkat çeken ilk isimlerden biri Yusuf Akçura, diğeri ise Cumhuriyet dönemi aydınlarının öngörüsüzlüğünü vurgulayan Aziz Nesin olmuştur.

1876 yılında Rusya’nın Simbirsk (Lenin de burada doğmuştu; 1924 yılından beri şehrin adı Ulyanovsk) kentinde dünyaya gelen Yusuf Akçura, Türk siyasi ve düşünce hayatında, özellikle Türkçülük ve milliyetçilik düşüncesinin şekillenmesinde büyük bir rol oynamıştır.

Nasıl oluyor da Rusya’da doğan biri, Türkiye siyasi ve düşünce yaşamında etkin bir rol almış ve Meclis’te milletvekilliği yapabilmiştir?

Yusuf Akçura, henüz yedi yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra 1896’da Harbiye Mektebi’ne girdi. Ancak siyasi görüşleri nedeniyle kısa süre sonra tutuklanarak Trablusgarp’a sürgüne gönderildi.

Bu sürgün, onun düşünsel gelişimini derinden etkiledi. Trablusgarp’tan kaçarak Fransa’ya giden Akçura, Paris’te siyaset bilimi eğitimi aldı. Bu dönemde Avrupa’daki milliyetçilik akımlarını yakından inceleme fırsatı buldu. Onun bu incelemeleri, daha sonra “Muasır Avrupa’da Siyasî ve İçtimaî Fikirler ve Fikir Cereyanları” başlığı altında yayımlandı.

Yusuf Akçura’nın en bilinen eseri, 1904 yılında yayımladığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesidir. Bu metinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluşu için üç farklı siyasi yolu tartışır: Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük. Akçura’ya göre Osmanlıcılık, imparatorluk tebaasını tek bir kimlik altında birleştirmeyi amaçlayan ütopik bir projeydi ve başarısızlığa mahkûmdu. İslamcılık ise farklı mezhep ve kültürler nedeniyle uygulanabilir değildi. Ona göre tek gerçekçi çözüm, Türkçülük temelli bir milliyetçilikti. Bu makale, dönemin aydınları arasında büyük yankı uyandırdı ve Türk milliyetçiliğinin temel metinlerinden biri haline geldi.

Yusuf Akçura’ya göre Osmanlı yöneticilerinin ve aydınlarının üç temel yetersizliği vardı:

Yusuf Akçura’ya göre Osmanlı aydınları, imparatorluğu kurtarmak için siyasi arayışlara yönelmiş; Osmanlıcılık ve İslamcılık gibi ekonomik temelden yoksun ütopyalara sarılmışlardır. Bu başarısızlığın temel nedenlerinden biri, bu siyaset tarzlarının gerçekçi bir ekonomik temelden ve milli bir iktisat anlayışından yoksun olmasıydı. Oysa modern bir ulus-devletin temelinde güçlü ve bağımsız bir milli ekonomi yer almalıdır. Osmanlı aydınları bu gerçeği kavrayamamış, imparatorluğun çöküşünü durduracak somut iktisadi politikalar geliştirmekte gecikmişlerdir.

Gerçi Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllar boyunca koskoca bir coğrafyayı yönetmiş ve karmaşık bir ekonomik sisteme sahip olmuştu; fakat klasik dönemdeki toprak sistemi (tımar) ve ticari düzen çökmüş, yerine millî menfaati gözeten yeni bir iktisadi model konulamamıştı. Osmanlı aydınları, ekonominin bir “devlet........

© Medyascope