menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yener Orkunoğlu yazdı: Savaş-politika-iktidar ilişkisi

11 1
15.11.2025

Savaş-politika-iktidar arasındaki ilişki, insanlık tarihinin en kadim ilişkilerinden biridir. Bu ilişki, birçok filozof ve generaller tarafından ele alınmış bir konudur.

Son 500 yıldır dünyada egemenlik kurmuş olan ABD önderliğindeki liberal demokrasiler, Asya ülkelerinin ekonomik ve teknolojik gelişmesi karşısında yalnızca hayret ve şaşkınlık yaşamıyorlar, özellikle Çin’i rakip, hasım hatta gerçek bir tehdit olarak görüyorlar.

Hatta ABD’nin Savaş Bakanı Hegseth, son konuşmalarından birinde Çin’i yaklaşan bir tehdit olarak gördüğünü açıkça ifade etmiştir. Bu yaklaşım, Çin’in kendi içinde barındırdığı tarihsel, kültürel ve felsefi paradigmayı -özellikle Taoizmi – göz ardı etmekte. Çünkü Çin’in geleneksel düşünce sisteminde, çatışmadan kaçınma, uyum arayışı, birlikte büyüme, ortak refah ve dialog yoluyla ilerleme gibi ilkelere daha çok vurgu yapılır. Bu anlamda günümüzün Çin yöneticileri, ortak bir dünya kurma vizyonundan bahsediyorlar. Onların felsefesine göre dünya iyiyse Çin de iyidir.

Çin ile Batı arasındaki farkı anlamak için geçmişte Çinlilerin savaş ve politika konusunda söylediklerini Batılı düşünürlerinkiyle karşılaştırmak yararlı olur.

M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış Sun Tzu’nun dünya askeri tarihinde çığır açan “Savaş Sanatı” adlı eseri, sadece askeri strateji değil, yönetim diplomasi ve felsefe üzerine de derin bir incelemedir. Sun Tzu’nun özgünlüğü şu görüşten kaynaklanıyor: Savaş ve strateji felsefesi, acımasız çatışmadan ziyade zekâ, planlama ve psikoloji üzerine kurulmuştur ve ancak saldırı durumunda savunma olarak gündeme gelebilir. Ona göre savaş, bir devleti zayıflatan ve halkı için büyük bir felaket olan tehlikeli bir zorunluluktur. Bu nedenle asıl amaç mümkünse HİÇ SAVAŞMADAN SORUNLARI ÇÖZMEKTİR.

Taoist felsefeden etkilenen Sun Tzu’a göre savaşın nedenleri anlaşılırsa daha çatışmalar ortaya çıkmadan savaşın önlenebileceği ya da savaş başlamışsa nasıl çözüme kavuşturulacağı öngörebilir.

Çin kültüründe yaygın olan görüşe göre savaş, kazanan için de yıkıcıdır. Çünkü çoğu zaman üretimi engeller; bu nedenle zorunlu olmadıkça savaştan kaçınılması gerekir. Sun Tzu’ya göre savaşı kazanan savaşçı, duygusallıktan uzak, soğukkanlı ve kararlı olandır. Öfkeli, kızgın, öç alma peşinde olan savaşçılar, kaybetmeye mahkûmdur.

ABD’ye karşı bağımsızlık savaşı yürüten Vietnam halkının askeri savaş uzmanlarından Giap, -gençliğimde beni en çok etkileyenlerden biriydi- güçler dengesinin eşitsiz olduğunun bilincindeydi. Ona göre ezici bir güce karşı, cephe savaşı mümkün değildir. Dolayısıyla Giap, dengesizliği dikkate alarak Fil ve Kaplan stratejisini geliştirdi. ABD, Fil; Vietnam ise Kaplan. Kaplan, direkt olarak Filin üstesinden gelemez. Dolayısıyla Fil, ancak sürekli beklenmedik darbeler ve sürekli yıpratıcı saldırılarıyla, Filin geri çekilmesini sağlayabilir.

Savaş ve politika arasındaki ilişki konusunda en çok bilinen görüş, Prusyalı askerî teorisyen Carl von Clausewitz’in “Savaş Üzerine” adlı eserinde dile getirdiği görüştür. Clausewitz, 1806 yılında Napolyon ordusu tarafından iki günde bozguna uğratılan Prusya ordusunda genç bir subaydı ve bu savaşta esir düşmüştü. 1807 yılında Prusya’ya geri döndükten sonra, Prusya ordusunu reforme etmek isteyen bir ekibin içinde yer aldı ve bu yenilginin deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Savaş Üzerine”, savaşın doğasına ilişkin kapsamlı ve teorik bir eser haline geldi.

Clausewitz’in ünlü sözü şudur: “Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır”. Bir başka deyişle, savaş, politikanın askeri-şiddet araçlarıyla sürdürülmesidir. Yani........

© Medyascope