Tunay Şendal yazdı: Karşı-devrimci hafıza inşası
Türkiye’nin modernleşme serüveni, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ideolojik çatışmaların gölgesinde şekillenmektedir. Son yıllarda, siyasal İslamcı çevrelerin Mustafa Kemal Atatürk’ü önce kendilerince yeniden yorumlama, ardından ise resmi tarih tezlerini reddederek onun adını soyutlama çabaları dikkat çekmektedir. Bu süreç, yalnızca bir tarih yazımı tartışması değil, aynı zamanda siyasal İslamcılığın intikamcı, karşı-devrimci tutumunun bir yansımasıdır.
Osmanlı’nın son dönem padişahları, özellikle II. Abdülhamit ve Vahdettin gibi figürlerin kahramanlaştırılması, Lozan Barış Antlaşması’nın hezimet olarak nitelendirilmesi ve cumhuriyet devrimlerinin sistematik olarak küçümsenmesi, siyasal İslamcıların kolektif hafızayı yeniden inşa etme arzusunu açığa vurmaktadır.
Siyasal İslamcılığın, Atatürk’ü ve cumhuriyetin kurucu değerlerini hedef alan söylemi, basit bir tarihsel revizyonizmden çok daha karmaşık bir ideolojik projeyi yansıtmaktadır. Bu proje, Osmanlı’nın son dönemini romantize ederek, cumhuriyetin modernleşme hamlelerini bir kopuş ve hatta ihanet olarak çerçevelemektedir.
II. Abdülhamit, bu söylemde, modernleşme çabalarına rağmen muhafazakâr değerleri koruyan bir “kahraman” olarak yüceltilmektedir. II. Abdülhamit’in eğitim, altyapı ve diplomasi alanındaki ıslahatları, siyasal İslamcılar tarafından bir Osmanlı altın çağına işaret eden başarılar olarak sunulmaktadır. Ancak bu anlatı, Osmanlı reformlarının sekülerleşme ve merkeziyetçilik yönündeki adımlarını bilinçli bir şekilde göz ardı etmektedir. Cumhuriyet devrimleri ise, bu söyleme göre Osmanlı’nın İslami kimliğini yok eden bir “Batı taklitçiliği” olarak damgalanmaktadır.
Atatürk’ün adının soyutlanması bu bağlamda, siyasal İslamcıların........
© Medyascope
