menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Taner Akçam yazdı: Kürtler, “imtiyazlı” Türkler ve cumhuriyetin temel değerleri

25 20
22.09.2025

Mustafa Kemal, ölümünden önce yazdığı son notta bize, en büyük başarısının ne olduğunu şu sözlerle anlatır:

Yeni hakikatlere göre artık insanlar baş ve iskelet ve yüz görünümlerine göre sınıflara ayrılmaktadır. Bu son tasnife göre Türk, dünyanın akılda, güzellikte, tenasüpte en mütekâmil mahlukudur. Bu hakikati milletime bildirmekle onların zaten orijinal olan enerjilerini kuvvetlendirmiş olduğumu sanıyorum. Ben bununla müftehirim [iftihar ediyorum]”.

Bu sözlere çok özel bir önem vermemin nedeni, “Cumhuriyetin kurucu değerleri nedir?” sorusuna cevap arıyor olmamdır. Burada bu değerlerden bir tanesini ele alacağım: Vatandaş eşitliği…

Başka değerlerin de olduğunu ve onların da ele alınması gerektiğini haklı olarak ileri sürülebilirsiniz. Ama konumuz Kürt meselesi ve Kürt-Türk eşitliği. “Cumhuriyetin temel değerlerine dokundurtmayacağız” bu bağlamda en çok ileri sürülen tezlerden birisi.

O halde soru şu: Eşit vatandaşlık konusunda 1919-19381 döneminde hangi adımlar atıldı, ne inşa edildi? Ve inşanın temel değerleri nelerdi? Mustafa Kemal’in yukarıdaki sözleri bize 1919-1938 döneminde kurulan devletin çimentosu konusunda önemli bir bilgi veriyor: Türk’ün (ırk-soy-etnik köken nasıl tanımlarsanız tanımlayın) üstünlüğü!

Ana iddia şu: Bugün Kürt meselesi diye bir sorun varsa bunun temelleri 1919-1938 döneminde kurulan hukuk sistemi ile atılmıştır. Belirleyici olan temel değer ise, “Türklerin üstün ve ayrıcalıklı oldukları” ilkesidir.

İlerleyen yıllarda 1919-1938 döneminde oluşturulan bu hukuk yapısının düzeltilmesi için ciddi adımlar atılmamış ve bu sorunlu yapı korunmuştur. Bu anlamda 1938 sonrasını da eşit derecede eleştirebilirsiniz. Ama ortada, cumhuriyetin kuruluş biçimi ile ilintili yapısal bir sorun olduğunu kabul etmeniz gerekiyor. Sorun, “dokundurtmayacağız” denilen temel değerdedir.

İkinci iddia da şudur: 1918–1939 döneminde Türklere ayrıcalık tanıyan hukuk düzeninin nasıl kurulduğu ve bunu mümkün kılan temel varsayımların-değerlerin neler olduğu üzerine açık bir konuşma-yüzleşme yapılamadıkça, Kürt meselesi çözülemeyecektir.

1924 Anayasası tartışmalarında, komisyon sözcüsü Celal Nuri T.C. vatandaşını şöyle tanımlar: “Bizim öz vatandaşımız, Müslüman, Hanefiyül mezhep, Türkçe konuşur bir zattır.” Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik Renda da “Bize mensup olmayanlara mümkün olduğu kadar müşkülat göstereceğiz” der. Bu iki konuşmacı, vatandaşlık konusunda cumhuriyet dönemi politikaların ne olacağını ilan etmektedirler. Çimento budur. Celal Nuri’nin tanım dışında kalanlar ikinci sınıf vatandaştırlar.

Tüm hukuk sistemi bu ilkenin üstüne inşa edilecektir.

Bu ilkeye bağlı olarak, 1924 Anayasasının 92’nci maddesi, memur olmak hakkını sadece Türklere tanıdı. 1926’da çıkartılan Memurin Kanunu ile bu ilke tekrar edildi ve ancak ve ancak Türk Kökenli olanlar devlet memur olabilir dendi.

M. Kemal, kanunun bu temel ilkesini 1931 yılında kendi kaleme aldığı Medeni Bilgiler kitabında tekrar etti: “Memur olmak için koşullar şunlardır: Türk olmak.”

1965 yılında, kanundaki “Türk olmak” ilkesi, “Türk vatandaşı olmak” olarak değiştirildi. Ama gerek 1965 kanununda ve gerekse bu kanunda 1980, 2011 yılında yapılan değişikliklerde ve ayrıca vatandaşlık kanununda 2004 yılında yapılan düzenlemede de birçok meslek sadece Türk soyundan gelenlere ayrıldı.

Bugünkü hukuk sisteminin eşitsizlik ilkesi üzerine inşa edildiğine ve Türk soyundan gelmeyenlerin ikinci sınıf vatandaş sayıldığına dair aşağıda birkaç çarpıcı örnek daha vereceğim ama bunların tümüne yakınının bayatlamış bilgiler olduğunu hatırlatmak zorundayım. İnanın bu satırları yazarken bile fazlasıyla sıkılmaktayım.

1919-1938 arasında Türkiye’de inşa edilen hukuk sisteminin en özlü tanımı, 1974 Apartheid sözleşmesinin ikinci maddesinde yapılmıştır:

“Bir ırksal grubun veya grupların ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılımını engellemek için hesaplanan her türlü yasal önlem ve diğer önlemler ve özellikle bir ırksal grubun veya grupların üyelerini temel insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakarak, bu tür bir grubun veya grupların tam gelişimini engelleyen koşulların kasıtlı........

© Medyascope